28 Mayıs 2020 Perşembe

Futbol ve İslam röportajları (1) - Edip Yüksel


Gazete Duvar için hazırladığım "Futbol oynamak günah mıdır ?" başlıklı dosya haber için beş isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla bir saatten fazla görüştüm, maalesef hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. 


https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/26/futbol-oynamak-gunah-midir/


80’lerde 90’larda futbol oynamanın haram olduğunu düşünenler vardı. Hz. Hüseyin’i Kerbala’da öldürenlerin onun kesik başıyla top oynadığını söylüyorlardı. Belki siz de duymuşsunuzdur.

O bitti, onların nesli tükendi artık…

Galiba hiçbir ilahiyatçı bu fikre katılmıyor. Bu bir hurafe midir? Eğer öyleyse bu düşüncenin, bu tutumun nedeni, kaynağı ne olabilir?

Ben “İlginç sorular” adlı kitabımda bu soruyu da değerlendirmiştim. Çünkü bir hayli soruluyordu. Ne zamandır işitmiyoruz ama bir zamanlar hayli yaygın bir itirazdı. Köylü toplumlar yeni bir şeyle karşılaştıklarında ona şüpheyle bakarlar. Bu şey hiç görmedikleri bir hayvan olabilir ya da yeni bir oyun - adet olabilir. O doğal refleks dinle ambalajlandığında, tehlikeli olmadığı anlaşıldıktan sonra bile söz konusu şeyi tehlikeli yapabiliyor. Şüphe tabu haline geliyor, sorgulanmıyor ve öyle devam ediyor. Mesela Muhammed peygamberden yıllar sonra Müslümanlar Şam’da iki –üç katlı binalarla karşılaştılar. Bunu gören çevresinde sevilen sayılan bir din adamıysa, sakalı uzunsa falan, bir de hadis rivayetleri yapmışsa, “kıyamet alametidir binalar yükselecek” diyor.

Futbol Batı oyunudur. Bizim halk güreş cirit falan biliyor. “Gavurlar”ın kendi oyunlarına rakip çıkarttıklarını görünce, çocuklarının futbol oynamasını engellemek için böyle bir hikaye uyduruyorlar. Bu tür uydurmaları iliklerine işlemiş figürlerle yaparlar. Örn. Peygamber Muhammed, Hasan, Hüseyin gibi… Suçluluk psikolojisini yaratıyorlar. Cahilce olsa da bu tepki anlaşılabilir. Toplumların kendi kültürlerini koruma refleksi normaldir. Bu refleks dogmalar üretilerek yapılıyor. Böylece çok uzun süre yaşayabiliyor.

Mısırlı ve İranlı arkadaşlara sordum, oralarda böyle bir şey yokmuş. Bu galiba bizim ülkemize özgü bir şey.

Bunun en çok İran’da olması lazım değil mi? Ama Türkiye’de cahilin teki uydurmuş işte. Başka türlü tepki gösterseler anlardım. İngilizlerin oyunlarına özenmeyi bırakın, bizim kendi oyunlarımız var deseler… Ama öyle deseler de doğru bulmazdım.

Bu söylenti eskisi kadar yaygın değil ama belki başka nedenlerle kafası karışık olanlar var. You Tube vaizlerin “futbol oynamak günah mı” sorusunu cevapladığı videolarla dolu… Öte yandan futbola ilgi son 20-30 yılda oldukça arttı, giderek artıyor. Hatta bazı cemaatlerde, vakıf – kurs vb. küçük gruplarda gençleri kaynaştırmak ve kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için halı saha turnuvaları düzenleniyor. Muhafazakarlar futbolfobilerini nasıl aştılar? Ya da aştılar mı?

Futbol kısa şortla oynandığı için diğer oyunlara nazaran daha fazla tepki gördü. Hem bir İngiliz oyunu, hem de uyduruk hadislere göre dizinin üstünü gösterirsen haram... Örneğin Müslümanlar İranlılarla karşılaştıklarında satrançla da tanıştılar. Baktılar ki oyunu bilmiyorlar, çünkü Arapların bir oyunu değil, hemen bir hadis uydurdular.  Neden, çünkü kültürel tepki gösteriyorlar. İbn-i falandan, Ebu falandan işittim ki, peygamberimiz satranç şeytanlıktır demiş; bunlar çok sorgulanmayan yalanlar…

Şort en çok altı çizilen husus… Uzun ve bol olmalı, avreti kapatmalı deniyor. Belki tayt bir çözüm olabilir ama o da bacağa yapışıyor ve hatları gösteriyor. Mesela İhsan Şenocak diyor ki, senin şortun uzun olsa da diğer oyunculardan birinin şortu kısaysa yine günaha girdin demektir…

Şenocak falan, bunlar çok basit, çok ilkel, bunu aşağılamak için söylemiyorum, fikirleri böyle bu arkadaşların… Bunlar ıvır zıvır, Kuran’ın hiç vurgulamadığı, hatta bahsetmediği konular. Bunun gibiler ciltlerce kitap yazmışlar. Bak şunu yaz istersen, Buhari’de kıç yıkamayla ilgili yüzlerce hadis var. Kaç taş kullanacaksın, sol el mi, sağ el mi? Tuvalete hangi ayakla giriyorsun, nasıl oturuyorsun? Kıçın yamuk oturman lazım... Çıktıktan sonra kırk adam yürüyeceksin, içine pamuk sokacaksın... Hocanın teki kadınlara ‘kaşlarınızı aldırıyorsunuz, cehenneme gideceksiniz’ diyor. Ama çocuğun derisini kanatarak sevaba giriyor. Allah’ım sen yanlış yarattın, biz keserek düzeltiyoruz çocuklarımızın pipilerini, diyor. Böylesine çelişkili saçma sapan şeyler. Bunlara hoca denmesi de büyük haksızlıktır. Afganistan’ı bu hale getirenler bunlar… Suudi Arabistan’da bunlar egemen… Şenocak’ın Cübbeli’nin uygulama fırsatı yok, o fırsatı bulduklarında taşla öldüreceklerdir. Bunları adam yerine koymanız doğrusu halka hizmet değil.

Halkımız bunlara itibar ediyor, biz de size sormak zorunda kalıyoruz.

Benden bu cevabı beklemiyordunuz di mi?

Siz açık sözlü bir insansınız, doğrusu bekliyordum.

Bu aslında Diyanet’in ilgilenmesi gereken bir konu… Ama Diyanet’in katkısı olmadığı gibi zararı var. İnsanların beyinlerini sabote ediyorsun ve sana beş bakanlıktan fazla bütçe veriliyor. Korkunç bir şey ya!

Cüppeli Ahmet Hoca da diyor ki, gol sevincinde şükür secdesi yapmak doğru değil. Zira futbolcunun secdesini Kabe’ye doğru yapması gerekir. Rastgele secde olmaz. Buna ne diyorsunuz?

Futbolcunun bir secdesi, Cüppeli’nin 10 secdesine bedeldir. O adam secdesini parayla satmıyor… Kabir azabından kurtaran kefen ya da kartonu kesip de ‘peygamber ayakkabısı’ diye satmıyor. Hem de 45 dolara satıyor ha! Kuran’dan cevap versen adamın umurunda değil ki. Ayet, nereye yönelseniz Allah oradadır, diyor. İnanılmaz bir şey ya!

Bazı hocaların, mesela aralarında İhsan Şenocak, Alparslan Kuytul falan da var, belki dahası da vardır, hepsini bilemiyorum, futbola net bir şekilde haram diyemezlerken satranca haram dediklerini görüyorum.

Çünkü hadisler uydurulduğu zaman satranç vardır. O hadisler en çok peygamberin ölümünden 200-300 yıl sonra uyduruldu. O zamanlar modaydı hadis uydurmak… Mesela adam köpeği sevmiyor, kendisini köpek ısırmış, kara köpekler şeytandır öldürünüz diyor. Adam kertenkeleden korkuyor. Bir kertenkele öldürmek şu kadar, iki kertenkele öldürmek şu kadar sevap diyor. Ya da adam kurbağasını satmak istiyor, üç derde devadır, şuna şuna şuna diyor. Öbürü abazandır, kadınlar kendisini sevmemiştir, “peygamber dedi ki cehennemin çoğunda kadınlar vardır” diyerek hadis uyduruyor. (Gülüyor)

O zamanlar satranç vardı ama futbol daha sonra uydurulduğu için yeni hadisler kolay kolay uydurulamıyor. Bu yüzden Hz. Hüseyin’in kafası falan demişler ama fazla da tutmamış. Bunların dinine göre resim de haramdır. Şort futbolcuya bir ateş kazandırıyorsa, bunların You Tube videoları milyon ateş kazandırıyor.

Futbol öyle bir şey ki, hiçbir hoca buna ne tam helaldir diyebiliyor, ne de haramdır diyebiliyor. Ekseriyeti “haram değildir ama” diyor ve bir takım sakıncalarını sıralıyor.

Futbol oynamak iyi bir şeydir, sevaptır. Futbol izlemek belki kötü bir şeydir, mekruhtur. Yeteneksizlik alametidir. (Gülüyor)

Bir futbol taraftarının maç esnasında fazla heyecanlanması, bağırması, küfretmesi, tuttuğu takım gol attığında cenneti kazanmış gibi sevinmesi de kimine göre günah… O nedenle futbolseverlikle taraftarlığı ayıran bir görüş de var. Buna göre futbol izlemek günah değil ama takım tutmak günah, çünkü bu fanatizm ilk aşaması… Bu fikre katılıyor musunuz? Takım tutmak haram mıdır?

Allah adına konuşacak halimiz yok ama bence takım tutmak cahillik ifadesidir. Ben hiçbir takımın aşırı taraftarı olamadım. Herhangi bir şey konusunda koyu taraftarlık iyi değil. İlkel, saçma sapan bir şey yani. Ben bir takımı tutuyorum, gol atıyor, bu sefer yenilen takımın gol atmasını istiyorum, maçın berabere bitmesini istiyorum, üzülüyorum. Ben yenilen takımı tutarım, keşke eşit bitse derim.

Haram mı, mekruh mu tartışmaları arasında “malayani” tespiti de çok yapılıyor. Bu yüzden ondan yüz çevrilmesi gerektiği söyleniyor.

Futbol hoş bir şey.. Dünyanın en güzel şeyi. Bunun bir estetiği var, mantığı var. Haftada bir iki kere izlersin. Bas bas bağırmayacaksın. Eğer bunun için arkadaşını üzüyorsan sen yeteneksiz bir geri zekalısın, başka bir şey değil. Politikasını konuşabilir miyiz biraz da?

Tabii tabii…

Aslında futbolla politik bir amaç da güdülüyor. Futbolcu ben apolitiğim diyebilir. Hayır, bu da politik bir tavırdır. Çünkü bu diktatör, hırsız politikacılara yarar. Futbol halkı pasifize etmek, enerjisini deşarj etmek, dikkatini farklı yöne çekmek için kullanılır. Bir vatandaşın haksızlıkları umursamaması bir sorumsuzluktur.  O eşek gibi çalışsın, vergi ödesin, bununla küçük bir kesim lüks hayat yaşasın… Bir de mesela Amerikan futbolunda milli propaganda yapılıyor. Stadyumlar halkın en çok toplandığı yerlerdir ve orada duygular egemendir. Orada bakarsın bayraklar sallanır, marşlar okunur, kahramanlık şarkıları söylenir. İşte bu savaş çığırtkanı politikacılar için iyi bir ortamdır. İnsanlar devlet için kurban olmayı daha çocuk yaşta orada öğrenirler. Bir çeşit dini ritüeldir. En büyük putlar bayraklardır. O bayrağı katlamanın bir usulü, adabı, sevabı vardır. Biri o bez parçasını yakarsa öldürmek istersin. Bu bayraklar insanları robotlaştırmaya yöneliktir. Ve futbol alanları da ulusal dinin mürit toplaması çok uygun yerlerdir.

Futbolun bir put olduğunu, dine dönüştüğünü, cami cemaatinin sayısını azalttığını söyleyenler de var. Böyle bir şey gözlemlediniz mi?

Keşke camiler bomboş olsa… Camiler, havralar, kiliseler dinleri iktidarlar için afyonlaştıran yerlerdir. Yani insanları kula kul yapan, peygamberleri abartan, belli menfaatler için kullanan yerlerdir. Futbol yoluyla o kadar endoktrinasyon yapılamıyor ama din devreye girdiği vakit insanlar akla ihanet etmeye başlıyorlar. Beyinlerine Truva atları giriyor ve sağlıklı düşünmeleri engelleniyor. Mutlu yaşayamıyorlar.

Futboldan çok din insanları uyutuyor diyorsunuz.

Bak bunu söyleyen kişi dünyada Kuran’ı iki dile çeviren kişidir. Hem Hristiyanlık, hem Yahudilik üzerine 30’dan fazla kitap yazmış birisidir. Hayatını buna vakfetmiş ve mürted ilan edilmiş birisi bunu söylüyor. Allaha’a inancında zerre kuşkusu olmayan birisi, çünkü Allah’ın var olduğunu biliyorum. Ama mevcut dinler hakka, adalete, barışa düşman dinlerdir. Amerikalı bir astrofizikçinin güzel bir sözüdür: İyi insanlar var, kötü insanlar var ama iyi bir insanı kötü yapmak için din lazım. Burada din kelimesini ‘dogma’ ile değiştireyim. Çünkü bir ara kominizm ve faşizm de insanları birer katile dönüştürdü.

Milli Gazete’ye spor sayfası ilk kez 1984’ten sonra, Fehmi Koru’nun genel yayın yönetmenliği döneminde eklenmiş. O dönem cami cemaati arasında homurdanmalara neden olmuş. Siz böyle bir şey hatırlıyor musunuz?

O zamanlar cezaevindeydim. O yılları iyi izleyemedim. Ama bunu hatırlıyorum, Milli Gazete’de futbol sayfası yoktu… Aslında Sızıntı dergisiyle başladı. Onlar ilk yıllarında fotoğrafı siyah bir çizgiyle öldürüyorlardı.

Futbolun içinde bahis var, yani bir tür kumar var, şike var, mafya var, kara para aklanıyor. Tüm bunların futbolu artık bir spor olmaktan çıkardığı vurgulanıyor. Bazı hocalar endüstriyel futbol - amatör futbol ayrımı yapmışlar. Birine haram, öbürüne helal demişler, böyle bir ayrım yapılabilir mi?

Evet kumar kötü bir şey ama o ayrı bir sorun. Bunu her şeyle yapabilirler. Yani biri onların ağzından çıkacak kelimeler üzerine bahse girse de hiç konuşmasalar (Gülüyor). Alper sen de bana acayip sorular soruyorsun. Nereden buluyorsun bu saçma soruları? (Gülüyor)

Valla You Tube’dan buldum hocam. 30’dan fazla vaaz videosu dinledim.

Futbolun ne çok şeyle alakası var değil mi?. Ekonomiyle, politikayla, kumarla, kılla, Kerbala’yla bile alakası var.

Bir hoca da cennette içki bile var; şarap olacak, kadın olacak ama futbol olmayacak demiş. Böyle bir şey söylenebilir mi?

Allah diyor ki onların her istediği şey olur, o kadar. Ben orada olacağım ve futbol oynayacağım inşallah.

Bir Müslüman futbolcunun ambleminde haç işareti bulunan bir kulübün formasını giymesi günah mıdır? Yahut o formada bir bahis şirketinin reklamı varsa?

Ben ona katılıyorum. Şaşıracaksın ama bence bir futbolcu öyle bir sembolü üzerinde taşımamalıdır. Haç uyduruk bir dinin sembolü, onun adına yıllarca kan döktüler zalimler. Tarih boyunca haçlı seferlerinin, hatta emperyalizmin kullandığı bir semboldür. Bana milyon dolar da verseler o formayı giymem. Kumar yoksul insanların umutlarını sömürüp zengin insanlara aktaran bir sifon... Piyango falan da korkunç bir şeydir. Yalnızca umut sömürüsü, haksız kazanç…  Ben böyle bir şeyin sembolünü giyinmem. O takımda oynamam ya da o sembolün - reklamın kapatılmasını isterim.

Kadri Mısıroğlu bir vaazında “Futbol Yahudi icadıdır. Yahudi’nin Avrupa dünyasına bir kazığıdır ki, Pazar günü kiliseye gitmesin de boş işle meşgul olsun” demiş. Devamında “ama artık geçti, bunu Yahudi de önleyemez” diyor. Satır aralarında Müslüman da engelleyemez diyor sanki. Mısıroğlu’nu kastetmiyorum, ondan bahsetmek istemiyorum ama futbol dünyaya hükmetmek isteyen Siyonistlerin projesi mi? Büyük İsrail Projesi’ni kurmak isteyenler mi bize top oynattırıyor?

Bunlar uyduruk şeylerdir. O adamı tanırım. Bir gün söylediğini öbür gün unutan biridir. “Karl Marx, Das Kapital’i cinlerden ilham alarak yazdı” diyen bir tipi ciddiye almıyorum, öldü gitti zaten…

Siz Tayyip Erdoğan’ı çok uzun yıllardır tanıyan birisiniz. Onun futbolculuğunu gördünüz mü? Birlikte top oynadınız mı?

Biz imam hatipteyken kısa şort giymezdik, eşofmanla oynardık. Tayyip de top oynuyordu ama o daha çok mehter takımındaydı. Uzun boylu olduğundan en baştaydı, çorbacıbaşıydı… Ben onunla top oynamadım, o benden birkaç yaş büyüktü, dengi değildim. O top yerine bana vururdu. O zaman da biraz miniktim. (Gülüyor) Oynamışsam da hatırlamıyorum. MTTB’de liseler arası şiir yarışmaları düzenlenirdi. Bir yarışmada Necip Fazıl da jurideydi. O yarışmada Tayyip birinci olmuştu. Şimdi de başımıza bela oldu.

Takım tutmadığınızı söylediniz. Sempati duyduğunuz bir takım veya futbolcu da yok mu?

Takım tutmayı beceremeyen bir adamım. (Gülüyor) Sadece bazı oyuncuları sevmişimdir. Beckenbauer, Maradona, Messi, bazen onların gollerine bakarım. İyi bir maç olursa izlerim. Türkiye ve ABD maçı olsa takım tutmam. Çocuklarım burada büyüdü, onlar ABD’yi tutabilirler. Mesela başka bir eyaletle maçı olsa sırf burada yaşadığım için neden Arizona’yı destekleyeyim ki? Takımlar birbirinin benzeri. Mesela bir takım ‘fair play’e aykırı davranıyorsa onu desteklemem.

Muhammed Salah’ı duydunuz mu? Çok ünlü bir Müslüman futbolcu…

Bana göre futbolcuların çoğu Müslümandır. Barışçı birisiyse, savaş çığırtkanı değilse, o kişi Müslümandır. Bir insan mümin olmasa bile, ateist olsa bile bence Müslüman olabilir. Bir ırkçı Müslüman olamaz. Ama futbolcuların çoğu barışçıdır. 

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Futbol oynamak günah mıdır? - You Tube videoları

Gelenekçi müslüman vaizlerin futbolun haramlığına / helalliğine ilişkin You Tube'da paylaştıkları fetva videolarından bazıları şunlar:


Cüppeli Ahmet Hoca: Kişinin iyi Müslüman olduğunun işareti dünyasına ahretine yaramayan işlerini bırakmasıdır. (hadis) Anlayan anladı. Ama müstehcen neşriyatla, içki kumarla uğraşacağına futbol ehvendir.

https://www.youtube.com/watch?v=9hR9nsZrDNY

Cüppeli Ahmet Hoca futbola ayrılan zamanı eleştiriyor: Altındaki yorumlar:
Masonlar ve Yahudiler futbolu satın aldı.. İnsanları başka şeylerden şaşırtmak için…
Futbol kurallarını Masonlar ve Yahudiler kurmuş diyorlar, doğru mu? Futbol oynamak veya izlemek veya Playstation'da futbol oynamak günah veya mekruh mu?

https://www.youtube.com/watch?v=XG5uvUd6BrA

Cüppeli Ahmet Hoca: Gol sevincinde şükür secdesi yapmak doğru değil. Zira futbolcunun secdesini kabeye doğru yapması gerekir. Rastgele secde olmaz. Bahis şirketleriyle kulüpleri ilişkisi nedeniyle günahta yardımlaşma var. Caiz değildir.

https://www.youtube.com/watch?v=jqHxvha_F9g

Cüppeli Ahmet Hoca:
Caddeler boşalıyor, insanlar kahvelere toplanıyorlar, dünya yansa umurlarında değil… Saatlerce yorumlar, yorumlar… Ehl-i sünnete göre itikadın nedir? Amelinin durumu nedir? Yarın  bunun hesabını vereceksin…


https://www.youtube.com/watch?v=XG5uvUd6BrA

Nureddin Yıldız’a göre haram değil ama…

Bir şeyin haram olması ya Resulullah’ın haramdır demesi lazım ya da şeriatın kurallarından birine takılması lazım ama…


Zaruri işleri aksatmaya neden oluyorsa haramdır. Bahis oynanması veya avret açılması günahtır. Eğer ülkenin nasıl sömürüldüğü bununla unutturuluyorsa futboldan daha tehlikeli ne olabilir?


https://www.youtube.com/watch?v=uJm5DwcqYIg

Nureddin Yıldız
aynı şeyleri söylüyor


https://fetvameclisi.com/fetva-futbol-oynamak-ve-seyretmek-415.html


Nureddin Yıldız: Futbol bir ‘put’ oldu…. Ali Mekke’den Yemen’e kadar putları yıkmıştı. Şeytan bu putu içimize nasıl soktu? Hastanede ameliyat bekleyen insanlar da açın açın maç var diyorlar. Camilerde maç olduğu günlerde cemaat de azalıyor. Neredeyse damatlar düğünlerine gelmeyecekler.


https://www.youtube.com/watch?v=eBtl9eKyQxA


Halis hoca (Ebu Hanzala):
Futbol bugün tağutların insanları uyuttuğu bir hile…

Haramını helalini Allah bilir ama…

Diktatör Salazar’a nasıl yönettin diyorlar; kadın, futbol, bir de eğlence diyor. Bi başkası 100 binlik beşik yaptım, sallıyorum, yatıyorlar diyor. Beşikten kastettiği statlardır. İnsanlar vazifelerini unutuyorlar. Dünyaya hükmetmek isteyen Siyonistlerin toplantılarının derlendiği bir kitapta okumuştum. Diyorlar ki bizim İslami toplumları edebiyatla, sanatla, futbolla oyalamamız gerekir.


Yani tağut halk yolsuzluğu görmesin diyorsa top oynattırıyor. Yahudi büyük İsrail projesini kurmak istiyorsa top oynattırıyor. İnsanları dine davet ederken kendi hayatından tağutu çıkarmamışsan sende bir eksiklik vardır. Allah resulünün geldiği toplumda insanlar yaradılış gayesinden şiirle uzaklaştırılıyordu. Peygamber bütün müminleri o meclislerden kopardı. Şimdi ben de size desem ki, putperestler sizi futbolla uyutuyorlar. Allah boş işlerden nefret eder. Vallahi futbol boştur, onurlu izzetli bir adamın futboldan yüz çevirmesi gerekir. İçki bile cennette vardır, şarap vardır ama futbol yoktur.


Futbolcular Allah düşmanlarının kullandığı adamlardır. Kıyamet gününde bunun hesabını nasıl vereceksin? Kişinin avretini açması haramdır, öyle birine bakmak da haramdır.

https://www.youtube.com/watch?v=IHEKwy9MowM

Kadri Mısıroğlu:

Futbolun benim için hardal tanesi kadar önemi yoktur. Futbol işsiz, güçsüz, davasız, inançsız insanların işidir. Ulan bunun dünyaya ne yararı var, ahrete ne yararı var. Ulan bu Yahudi icadıdır. Benim çocukluğumda top yalnızca Pazar günü oynanırdı. Bu Yahudi’nin Avrupa dünyasına bir kazığıdır ki, Pazar günü kiliseye gitmesin de bu boş işle meşgul olsun. Artık geçti, bunu Yahudi de önleyemez. Sosyal adaletsizliğe bak, bu adam top oynuyor diye 10 milyon alıyor, 20 milyon alıyor. Bu milletin enerjisini, zamanını boşa harcamasıdır. Tüm insanlığın müşterek belasıdır.

https://www.youtube.com/watch?v=iDmqMWLRRwE

Alparslan Kuytul:Satranç caiz değildir. Harama yakın mekruhtur.

https://www.youtube.com/watch?v=uHpAu9I4NnE

Alparslan Kuytul: Devlet ligin oynanması kararını TFF’ye bırakıyor, camilerin açılması kararını Diyanet’e bırakmıyor. TFF’nin değeri Diyanet’ten daha fazla…

https://www.youtube.com/watch?v=48wVC2oRgRs

Furkan Vakfı’nda futbol

https://www.youtube.com/watch?v=Ysj9KjYOmLk

İhsan Şenocak: Allah rızası için yapılıyorsa helaldir, şortun kısaysa haramdır.

Spor yapmak Hz. Muhammed’in ve ashabının hayatında var. Kişi Allah rızasını isterse, güçlü bir bedenim olsun İslam’ı müdaafa edeyim derse sevap kazanır ama…
Eğer kıyafeti dizinin altındaysa helaldir ama ortamdaki diğerlerinin kıyafeti dizinin üstündeyse haram olur…

https://www.youtube.com/watch?v=I6K77vGr9PE

Soruyu soran: Gençlerin bir şeylerle zaman geçirmesi gerekiyor. Yoksa zihinleri bir yere kayabiliyor.

Mehmet Eyvaz: Bahis yoksa, şortun uzunsa haram değildir. Şortun hem uzun, hem de bol olması gerekiyor. Fanatizm olmamalı, çünkü Allah ve resulullah sevgisinin önüne geçiyor.

Yasin Ahmedoğlu: 1-2 halı saha maçları sabah namazına engel olmamalı.

https://www.youtube.com/watch?v=tq_Ngb7mk1w

Mesut Özdemir: Boş iştir. Ayrılıklara neden olur. Kardeş kavgasına neden olur.
“Hocam takım tutsak falan filan, çok takım tutan olduğu için o işlere girmeyeceğim”.

https://www.youtube.com/watch?v=eAI69L_Uspo

Mesut Özdemir:
2016 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Fatih Terim'e sorulmuş. Milli futbolcular oruç tutacak mı? Terim biz onların yerine de tutarız demiş. Şu videodaki Mesut Özdemir hoca da Terim'in davranışını değerlendiriyor.

O maçların Fransa'nın hangi şehirlerinde oynanacağını soruyor. Lyon ve Marsilya cevabı veriliyor. Turnuvanın kaç gün süreceğini soruyor. 30 gün cevabı veriliyor. O zaman diyor ki, arada 300 km mesafe var. Bu uzun mesafe futbolcuları seferi yapar. Ama iki maç arasında 30 gün varsa, o kadar uzun süre seferi kalamazlar. Öyleyse 14 günde bir şehir değiştirsinler.

https://www.youtube.com/watch?v=Rg2m81XuYAw

Nihat Hatipoğlu: Neticede futbolcu da emek sarf ediyor. Şike yoksa, bahis yoksa, maç satmıyorsa günah değildir.

https://www.youtube.com/watch?v=YIPy919yocU

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hamdi Yıldırım: Futboldan para kazanmak helal değildir. Endüstri olarak değerlendiriliyor.

Allah mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin diyor. Batıl bir işse, yaptığınız şeyin insanlığa faydası yoksa buradan elde edilen kazanç helal değildir. Bunu dinleyicinin takdirine bırakıyorum.

https://www.youtube.com/watch?v=sGp2dxvgZpw

İhramcızade İlim Yayma – Kerem Önder: Ramazanda oruç tutarım maddesini sözleşmene eklet. Şortlarım dizlerimin üzerinde olmayacak. İçkili kutlamalara katılmam. Ambleminde haç işareti varsa formanı giymem. Maç günü kazaya bırakabilirsin ama idmanlarda oruçlu olmalısın. Sana bu topçuluk sanatını Allah öğretti.

https://www.youtube.com/watch?v=JdgVSOh_vAE

Metin Saruhan: Mahrem yerlerin örtülmesi lazım. Örtmemenin vebali vardır.

https://www.youtube.com/watch?v=yurdjtvoZIo

Seyyid Muhammed Bütün: Futbol oynamak haram değildir ama…

Seni harama götürüyorsa, ki seni harama götürür... Mesela avret yerini kapatman gerekir. Kolasına, çekirdeğine bile oynansa, 1 lirasına bile oynansa kumardır, günahtır, bunun küçüğü büyüğü olmaz. Maç kazandığında cenneti kazanmış gibi sevinirsen, kaybettiğinde küfredersen kalp kırarsan de caiz değildir.

https://www.youtube.com/watch?v=zsL0ZuOyLgA

Fatih Kalender hocaefendi: Diz kapağı, endüstrileştiği için caiz değildir. Amatör futbol spor olarak değerlendirilebilir. Diğer mezheplerde Hanefiliğe göre genişlik vardır.

İnsanların şiddete yönelttiği için böyle bir sektörün içinde yer almak caiz değildir.

https://www.youtube.com/watch?v=07fAear0E5o

Muhammed Hüseyin:Her türlü spor helaldir. Yeter ki insana zarar verilmemiş olsun.

https://www.youtube.com/watch?v=q-cGBJKFy6M

Mehmet Akdemir: Bağımlılığa neden olur. Vakit öldürür. Maksat yoktur. Malayanidir. Dünyaya zararı çoktur. Kumara teşvik eder. Ancak amatör futbol kaynaştırmaya vesile olur, bu ayrı bir olay.

Allah'ın Resulu diyor ki, bir insanın ata binmesi, ok atması, yüzmesi, güreş, maksatsız da olsa boş meşgale olarak geçmiyor.


https://www.youtube.com/watch?v=ZXKRiiy0GPE

İhsan Şenocak: kendisinin uzun şort giymesi yetmez, rakibinin de uzun giymesi gerekir

https://www.youtube.com/watch?v=ZXKRiiy0GPE

Osman Ünlü: Sektörde haram var, o yüzden günahtır, temiz bir kazanç yolu değil.

https://www.youtube.com/watch?v=njTK3zKMNLM

Osman Ünlü
: Hüseyin meselesi… Hıristiyanlar başını kesmiş… Bu yalan bir kere… Oradaki savaş Hıristiyanlarla değildi. Küfeliler halife yapacağız dediler, ihanet ettiler. Malayani men edilmiştir. Ne faydası var? Güreş haram değildir ama mayoyla güreşmek değil…

https://www.youtube.com/watch?v=o23VSw-w-hY

Şeyh Abdullah Yolcu: Futbol kin ve nefrete neden olur. Diğer sporlar futbol gibi değil, burada fanatizm var takım tutmak caiz değil. (Guraba-Der / İlim Kültür ve Yardımlaşma Derneği)

Her dönemin bir musibeti oluyor. Bu dönemin musibeti de futbol dedikleridir.


Bangladeşli Şeyh Ali:
Namazdan alıkoyuyor. Ramazan’da maç vakitlerinde kimse teravihe gitmez.

Bugünkü haliyle futbolu benimsemek doğru değildir. Gerek ahlak bakımından, gerek tesettür bakımından… Yağlı güreş dine uygundur, minder sporu değildir. (Kanal 7)

Diğer:


5 Mayıs 2020 Salı

Futbolcu sendikası röportajları (7) - HDP PM üyesi ve eski futbolcu Barış Karabıyık


Gazete Duvar için 1 Mayıs'a özel hazırladığım dosyada sekiz isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla iki saatten fazla görüştüm, hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. Bu kez soruları ekleyemedim maalesef, burada sadece cevapları var...


Futbolcuların bir sınıf oluşturduklarını düşünmüyorum ama belki özellikle küçük bir futbolcu gurubunun yaşadığı lüks hayat düşünülünce, burjuva sınıfına dâhil oldukları düşünülebilir. Ancak Türkiye’de ne kadar bir burjuva sınıfı var o ayrı bir tartışma konusu.

Kulüp başkanları kendi yaşamları içinde “kapitalist” olabilirler belki ama futbol içinde kulüp başkanları doğrudan maddi çıkarlar elde etmek için yer almazlar. Daha çok Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre ilk dört basamağa sahip olmuşlar ve son basamak olarak “kendilerini tamamlamak” adına futbola para harcayan insanlardır.

Kulüp yöneticileri ve futbolcular arasında klasik boyutta bir emek – sermaye ilişkisi yoktur. Çünkü, arada çok güçlü ve belirleyici bir yapıya sahip olan taraftar vardır. Bir başkan ticari anlamda bir kulübün tüm hisselerine de sahip olsa, hiçbir başkan taraftara rağmen o kulübe tamamen sahip olamaz. Yönetici futbolcu arasındaki ilişkinin dozunu yönetimden daha çok taraftar belirler.

Kulüp ve futbolcu arasındaki sözleşme iki tarafın haklarını koruyan, arz - talep çerçevesinde oluşan bir anlaşmadır. Taraftar da hem bu sözleşmenin asıl talepçisi hem de bu sürecin asıl denetleyicisidir. Hukukun uygulanmasını savunmak ilkesel bir gerekliliktir. Dolayısıyla futbolcu çok para kazansa da sözleşmeden doğan hakkını alamıyorsa bu “amasız, fakatsız” bir mağduriyettir.

Nabzın 220-230 olduğu, tansiyonun zaman zaman 22’lere çıktığı, 50 bin kişinin önünde baskı altında üretken olmak zorunda kaldığın bir iş bu… O paralar öyle dışarıdan göründüğü kadar kolay kazanılmıyor… Ne var ki aynı emeği ortaya koyan diğer bir futbolcu ise o paraların yanından bile geçemiyor. Kendisine bir hayat kuramamış, yoksulluk içinde birçok futbolcu tanıdığım var.

Toplumsal olaylar karşısında, futbolcuların çok ciddi bir siyasal birikime ve gerektiğinde ezber temelli olmayan, gelecek kaygısı gözetmeden, tamamen insani temelde tavır koyabilme cesaretine ihtiyaçları var. İşte bu anlayışla kurulabilecek bir sendika sadece futbolcuların değil tüm spor branşlarının ihtiyaçlarına cevap verebilir. Eski bir sporcu olarak bunun düşüncesi bile doğrusu bana heyecan veriyor.

Ancak futbol ya da bir başka spor branşında sendikalaşmak için maalesef sadece sporcunun sendikal birikimine sahip olması ya da gelecek kaygılarından uzak barışçıl tepkiler ortaya koyabilme cesaretleri tek başına yeterli değil. Ne yazık ki sendika olmanın hakkını veren birkaç sendikayı tenzih etmek koşuluyla, son yıllarda Türkiye’de kurulan bir çok sendika, bazı siyasi partilerin birer alt örgütlenme etkinliği şeklini aldılar.

Şimdi futbolda ya da sporda sendikalaşma fikri bana ne kadar heyecan veriyorsa, bu sendikalaşma fikrinin futbol insanı olarak liyakatine her zaman inandığım ve teknik anlamda futbolun konuşulduğu her yerde futbol bilgisini sonuna kadar savunduğum ama ne yazık ki dünya görüşü olarak görüşlerini hiç benimsemediğim, UEFA kupasını Mehmet Ağar’ın kızına atfeden Fatih Terimden gelince, bir o kadar da endişeleniyorum.  Kurucularının Fatih Terim, Arda Turan, Burak Yılmaz ya da Rıdvan Dilmen vs. olduğu bir sendikanın batıda ya da doğuda alt liglerde mücadele eden sporcuların dertlerine ne kadar derman olacakları ya da onların dertlerine ne kadar hâkim oldukları konusunda ciddi şüphelerim var. Bahsettiğim bu isimler partili cumhurbaşkanlığı referandumunda “Büyük Türkiye(!)” için “evet” çağrısında bulunan videolar çekip, kampanyalar düzenliyordu. O Büyük Türkiye(!) bugün şu salgın döneminde bile şalterleri indirip vatandaşına 15 gün süreyle bakamayacak durumda. Ve ben aynı isimlerden bir kez bile bir özeleştiri duymadım. Bununla ilgili bir videoyla kendilerine çağrıda da bulunmuştum ama ne yazık ki tıpkı benim çağrımın göz ardı edildiği gibi Anadolu’daki sporcunun ihtiyaçlarının da bu akılla kurulacak bir sendika tarafından göz ardı edileceğine dair çok ciddi kaygılarım var. Mesela “amasız, fakatsız” Amedspor’un, Cizre’sporun oyuncularının ve teknik heyetlerinin yaşadığı sorunları böyle bir akılla kurulacak sendikanın çözmekten çok derinleştireceğini dair şüphelerim var. Bu sebeple sendika fikrinin anlam kazanabilmesi için bu fikrin ve oluşumun sporun tabanından gelmesi çok önemlidir. Bu bağlamda başta ben olmak üzere, futbolda her lig kademesini görmüş, demokrasi ve barıştan yana futbol insanlarının kendisini eleştirmesi ve bu sendika fikrine bizzat sahip çıkarak hayata geçirmesi gerekmektedir.

Peki bahsettiğim ikinci gurup akıl sendika kurarsa bir çok sorun çözülür mü? Açıkçası çözüm için bir irade ortaya çıkar ama gel gör ki iktidar yandaşı olmadığın sürece ne sendikanın ekonomik ayaklarının oluşması için bürokrasi aşılabilir ne de sendikaya üye olan sporcuların bu ülkede terörist ilan edilmeyeceklerine dair bir garanti verilebilir.

Elbette ilkesel olarak bu kaygılar futbolda ya da sporda sendikalaşmanın önüne geçmemeli ancak sadece tabela anlamında kurulacak bir sendikayla da bu alandaki boşluğun doldurulmasına da izin verilmemelidir.

Bugün ülke futbolunun her kademesinde Trabzonspor’lu eski futbolcular var. Milli takımların alt yapıları en az 10-15 senedir böyle. Peki, ne başarıları var bu arkadaşların? Kimse kusura bakmasın, bunlarla Fatih Terim de çalıştı. Bu ülke kaç milli takım teknik direktörü gördü ama o arkadaşlar hep orada. Kişilerde ısrarcılık veya liyakatten yoksun, tamamen yandaşlık ilişkisiyle oluşturulan hiçbir alandan istenen başarıyı almak mümkün değildir.

Sendikayla birlikte kazanılacak olan “tek tip profesyonellik sözleşmesinin” maddelerinde yapılacak değişiklikler, grev hakkı gibi konular –ki Diyarbakırspor’da oynadığım yıllarda arkadaşlarımla birlikte bir günlük bir grev kararı almış, uygulamış ve neticesini almıştık- çok değerlidir. Aynı zamanda sendikaların, kulüpleri tarafından mağdur edilen oyuncuları en azından bir süre desteklemek gibi bir misyonu da olmalıdır. Peki ama bütün bunların kaynağı nasıl oluşacak. Kulüpler en azından tek tip profesyonellik sözleşmesi kapsamında değişiklikleri ön gören bir toplu sözleşmeye imza atacak mı? Futbol Federasyonu, sendika üyelerinin aidat ödemeleri noktasında bir rol alacak mı? A sendikası ya da B sendikasına üye olan oyuncular federasyon ve kulüpler nezdinde bir ayrımcılığa uğrayacak mı?

Çok acı ama bu ülkenin bir spor insanı ve siyaset alanında mücadele eden bir bireyi olarak maalesef bu soruları sormak zorundayım. Bu bağlamda Türkiye’de tam anlamıyla işlev görecek bir futbolcu sendikasının oluşumunu veya devamlılığını zor görmekle birlikte bunun sendikalaşma önünde bir engel teşkil etmesine izin vermeden var gücümüzle sendika kurulmasının denenmesi taraftarıyım.

Tribündeki taraftar bilmez ama Anadolu takımlarında futbolcular, sözleşme imzalatırken masaya silah konmasından tutun maç esnasında kale arkasına gelerek kaleciye silah göstermeye; soyunma odasına maytap vb. patlayıcılar atmaktan tutun soba deliğinden kaynar su dökmeye; kullandığınız tuvaleti pislikle doldurmaktan tutun, soyunma odasının her yerine gaz yağı dökerek nefes alınmaz hale getirmeye; otobüsten inerken taşlanmaktan tutun çıkış tünelinde gözün karanlığa alışıncaya kadar dayak yiyerek sahaya ağzın burnun kan revan içinde çıkmaya kadar her şey yaşarlar.

Bunlar, kulüplerin ve taraftarların futbolcuya yaşattıkları. Bir de futbolcunun futbolcuya yaşattıkları vardır. Siz alacaklarınız için mücadele edersiniz A kulübünde bir kaptan çıkar toplantıda başkana methiyeler düzen bir şiir okur. Siz ikinci taksiti almanın mücadelesini verirsiniz sizi öne sürenler el altından 5. Taksiti alır. İşte o yüzden söylüyorum. Futbolcunun öncelikle siyasal ve sendikal bir birikime ihtiyacı var ve sendika kurulmadan önce futbolculara bu bilincin nasıl verileceğine dair bir kafa yorulması da gerekiyor.

Eren Derdiyok diye bir futbolcu oynadı Galatasaray’da. Kürt meselesinde geçmişte tavır aldığı bilinen bir futbolcu ve babası bildiğim kadarıyla eski bir sendikacı ama Türkiye’de çocukcağız hiç konuşmadı…

Ben Adanalıyım, Diyarbakırspor formasıyla 1993-1994 sezonunda Van’da taşlandım. Van’ın sosyolojisi, demografisi biraz daha farklıydı o yıllarda. Bir futbol takımıyız sonuçta. Binlerce taraftar bize “PKK dışarı” diye bağırıyordu. Mesele coğrafyanın kendisi değil, mesele coğrafyaya hâkim olan düşünce. Yani adın Amedspor olmuş ya da Diyarbakırspor olmuş, şehir Van olmuş ya da Bursa olmuş, bu çok önemli değil, mesele insanın kendisi, mesele eğitim, eğitim derken diplomanın derecesine bağlı bir eğitimden bahsetmiyorum, çoğulculuğun ve barışın yaşam bulduğu bir felsefi eğitimden bahsediyorum.

Aradığımız kapitalizm tam da alt yapı anlayışında mevcut… Süperliğe futbolcu veren kulüp sayısı birkaç tane… Eskiden şehir takımlarının yüzde 70’i yerel oyunculardan oluşurdu. Bugün futbolcu yetiştirme konusunda öne çıkan üç büyükler, Altınordu vb. Anadolu kulüpleri tamamen şirket mantığıyla yönetiliyor. Alt yapı yönetim modellerinde zerre kadar duygu yok. Geriye kalan Anadolu kulüplerinin de alt yapı geliştirecek ekonomileri yok. Büyük takımların kurduğu futbol okulları da kar amaçlı. Futbol okullarında çalıştım. O yüzden hâkim olduğum bir alan. Şu anki mevcut haliyle tabiri caizse hayal satıyorlar. Bu tip kulüpler, futbol okullarını daha çok alt yapılarını finanse etmek için kullanıyorlar. Heer yıl isim hakkı adı altında aldıkları oldukça yüksek senelik aidatlara ek olarak binlerce antrenman ekipmanları satarak ve yılda iki kez kamplar düzenleyerek milyonlarca liralık bir sektör oluşturuyorlar.

Amedspor gibi, bir spor kulübü olduğu kadar da bir felsefeye sahip bir kulüp, bölgede kuracağı futbol okulları ve okulları bağlayacağı bir futbol akademisiyle baştan beri bahsettiğimiz, demokrasi ve barış eksenli, gelecek kaygısını ötelemiş sporcular yetiştirme konusunda çok önemli bir görev alabilir ve almalıdır.

Messi, Ronaldo gibi dünya yıldızları, henüz bu kadar büyük ekonomilere sahip olmadan önce de Filistin gibi insani konularda gelecek kaygısı gözetmeden veya Yahudi lobisinden çekinmeden tavırlarını her zaman koyabilmişlerdir. Bahsettiğim böyle bir anlayışla yetişen sporcuların kuracağı bir sendika hayal etmek güzel değil mi?

Bosman bence bir devrim… Bosman kurallarından önce futbolcular alınıp satılan birer maldı.  O kurallar 95-96 sezonunda getirilseydi, o sezon kazanacağım parayla ömür boyu aileme bakabilirdim. Sadece benim üzerimden 1’e 300 kazanan kulüpler oldu.

Bosman benim gözümde bir kahraman, insan hakları açısında çok önemli bir şey yaptı. Futbolculara çok önemli haklar kazandırdı ama bu olurken kulüpler de bir şey kaybetmedi. Sadece profesyonellik sözleşme anlayışı değişti o kadar.
Eskiden futbolcunun görünürlüğü azdı. Bu da başkanların eline fazladan bir güç veriyordu. Mesela benim oynadığım dönemde bir kulüp başkanı otelinin ikinci katından bir oyuncuyu aşağı attı ve bir diğerinin burnunu kırdı. Bu tip başkanlar hala var ama artık onların karşısında sosyal medya denen çok güçlü bir aygıt var. Sosyal medya belki de tarihin en önemli icadı diye düşünüyorum.

Anadolu kulüplerinin maçları yayınlanmak suretiyle ekonomik olarak güçlenebilir ama yayın dediğin şey arz ve talep ilişkisiyle doğrudan bağlantılı. Maçın izlenmesine talep olacak ki yayıncı kuruluş bu maçı izletsin ve kulüp gelir elde etsin. Alt liglerdeki takımların sürekli gelir elde etmelerinin yolu açılmadıkça kaliteli oyuncular çıkarmak hayalden öteye geçmez.

Futbolcu sendikası röportajları (6) - Doç. Muazzez Şaşmaz Ataçocuğu


Gazete Duvar için 1 Mayıs'a özel hazırladığım dosyada sekiz isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla iki saatten fazla görüştüm, hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. Bu kez soruları ekleyemedim maalesef, burada sadece cevapları var...

https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/01/futbolcu-somuruluyor-dovuluyor-oy-hakki-da-yok/


90 kuşağı farklı bir futbolun içine doğduk. Tsubasa’larla büyüdük. Bugünün futbolcularında psikoloji farklı... Alt liglerden üst liglere yükselenlerin psikolojileri farklı…

Metin Kurt'la tanıştım. Onunkisi hakiki bir hak arayışıydı. Gerçek bir dayanışmayı sağlamaya çalışıyordu. Dünya görüşü nedeniyle çok şeyi elinin tersiyle itmiş bir adamdı. Yine de yapmak istediğini belli ölçüde yaptı.

Fatih Terim iyi ki bağırdı, haksız da değildi. O yüzden güçlü ya… Sadece futbol adamlığından bahsetmiyoruz. Empati kurabilen, futbolcusuna sahip çıkabilen biri…

Futbolcular sendika konusunda konuşamıyorlar. Farkında değiller ki konuşsunlar.
Sosyal medya araçları onlara daha rahat konuşma imkanı verdi ve daha bilinçli futbolcular görüyoruz ama sendikadan haberdar değiller. Sendika onlar için ürkütücü bir kavram. Spor camiasının içindekiler de bilmiyorlar. Ne yapacaklarını da bilmiyorlar. Çabalar küçük çaplı eylemle olarak kalıyor. Çünkü yukarıdan destekleri yok. Lidere, yönteme ihtiyaç var...

Taşın altına elini sokması gereken insanlar ya gerekliliğini anlamıyorlar ya da gönülden ilgilenmiyorlar. Güçlü futbolcular ve antrenörler aşağıdakilere el uzatmalı, aşağıdakiler yukarıya uzanamazlar, çünkü onlar günü kurtarmanın çabasında… Emekleri sınırlandıran bir sürü talimat maddesi var. Yukarıdan destek lazım.

Spor Emek Sen’in 2020 Ocak ayına göre 29 üyesi var. Bir ara 11’e düşmüştü.
Bazı sektörlerde sendikalar güçlüdür ama sporda sendikacılığın bunun çok gerisindeyiz. Futbol-Sen uzun zamandır yok, ne yapıyolar bilmiyorum, TÜİK verilerinde görünmüyor.

Alt liglerde düşük paralara oynayanlar da var, çok kazananlar da var, onun verdiği özgüvenle konuşanlar var. Eskiden böyle değildi transfer daha zordu. Daha farklı başkan tipleri vardı. Alt liglerde farklı başkan tipleri görüyoruz. 80 sonrası doğumlu genç ve okulu başkanlar var. Nesil farkının getirdiği şeyler var.

Alt liglerde sözleşmeye en düşük ücret olarak asgari ücreti yazıyorlar. Ama gerçekte futbolcular asgari ücretle çalışmıyorlar. Sözlü olarak anlaşılan bedel yansımıyor çoğunlukla. Alt liglerde istihdam açısından rekabet çok daha fazla. Sözleşmeler kulüplerin isteklerine göre şekilleniyor.

Son 10 yılda profiller değişti. 10 yıl önce sendikadan bahsedemezdik. İyi kötü bir şeyler değişiyor, sonuç veriyor ama çok yavaş. Kulüplerde kökleşmiş insanlar gidiyor, yenileri geliyor.

Futbolcu kaçırmalarını hatırlarsınız. Tarık Daşgün örneği vardır. Bir anda şöhretli olup alt liglere düşenler var, sendika onlara da ihtiyaç... Milyon dolarlar kazananların da farklı farklı konularda birliğe ihtiyaçları var. Sınıfdaşlık bilinci gerekiyor. Fenerbahçe otobüsünü kurşunlanması olayı mesela… Bu bir daha yaşanmayacak diye bir şey yok.

Alt liglerde bıçaklı, silahlı olaylar da yaşanıyor.
Orada olanları medya duymuyor, duysa da haber değeri olmadığı için vermiyor.

Amatör ligler istihdam alanı haline gelirken sorunlar doğdu. Orada da kayıtdışı ekonomi var. BAL 3. Lig ayarında. Amatör ama yaş sınırlaması var. Amatör ama profesyonel liglerdeki gibi kurallarla düzenlenmiş.

2016’da genişletildi. Alt liglerden kaç oyuncu milli takımlara yetişti, sayıya bakmak lazım. Kontenjan değişimi bence amaca ulaşmadı. Yaş sınırı çok kişiyi mağdur etti.

Dünyada emeğin özgürleştiği bir dönemde burada sınırlama getiriliyor. Bırakın madem serbest piyasa ekonomisi içinde bu, herkesin yeteneğiyle ayrılsın. Kontenjana takılan futbolculardan bazıları işsiz kaldı, bazıları devam etmek için düşük ücretlere razı olmak zorunda kaldılar. Sendika olmadığı için o süreçte futbolcular söz haklarını kullanamadılar.

Evet büyük futbolcular büyük paralar kazanıyorlar. Ama büyük kulüplerin de büyük eziyeti var. Çok para kazananlara kızıyorsunuz ama aşağıyı da dinlemiyorsunuz ki.  

Avrupa’da sendikalar psikolojik destekten tutun da, kariyeri sonrası iş hayatına, eğitimine kadar, hukuki desteğe kadar bir çok konuda futbolcuların yanında…

Normalde sendikaların böyle misyonları yoktur ama bu kadar özgün bir sektörden bahsediyoruz. Bu sektörde bazı gereklilikler var. Psikoloji de bunun içinde…

Kısa dönemde şaşalı bir hayat yaşasalar da bir gün biteceğini biliyorlar. Etrafında kariyerini yönlendirecek kimseyi bulamadığından harcanmış, başkanlarının transfer politikası nedeniyle kariyeri engellenmiş futbolcular var.

Bu toplumun yapısına bütüncül bakacak insanlar lazım. Futbolumuz da kültürün bir ürünü. Burada sosyologa da ihtyaç var. Çalışma ekonomisi uzmanlarına da ihtiyaç var. Düzene dair şeylerin sorgulanması gerekiyor.




Futbolcu sendikası röportajları (4) - Göktürk Aslan (TPFD)


Gazete Duvar için 1 Mayıs'a özel hazırladığım dosyada sekiz isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla iki saatten fazla görüştüm, hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. 

https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/01/futbolcu-somuruluyor-dovuluyor-oy-hakki-da-yok/



Futbolcu hakları konusunda hala ciddi sorunlar var. Özellikle alt liglerde, alt yaş kategorilerinde, kadın futbolunda, taşrada maçları yayınlanmayan, medyanın ilgilenmediği küçük kulüplerdeki futbolcuların sorunları var… Antrenörlerin de öyle… Bir dernek var ama yapabildikleri sınırlı, sendikalar da var ama varlıkları yoklukları belli değil… Fatih Terim de geçen ay salgın sebebiyle maçların seyircisiz oynatılmasına tepki göstermişti ve futbolcuları sendikalaşmaya çağırmıştı, böylece
  sendika konusu gündeme geldi. Bundan önce de Fenerbahçe otobüsünün Trabzon’da kurşunlanması olayıyla gündeme gelmişti. Ne zaman Türkiye’de bir kriz yaşanıyor, sendika konusu da o zaman gündeme geliyor, sonra da gündemden düşüyor. O yüzden merak ediyorum. Gerçekten sendikaya ihtiyaçları var mı? Mesela bahsettiğimiz olaydan sonra Süperlig’deki takım kaptanları ve hocalar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sarayda ziyaret etmişler. Yani başka bir takım imkanlara da sahipler. Bazen Fatih Terim’in heyyt diye bağırması yetiyor. Öte yandan alt liglerdekilerin de canı çıksa sesi duyulmuyor? Türk futbolunda sendika neden yok, bu yüzden mi yok? Yukarıdakilerin yakıcı bir ihtiyaç hissetmemesi midir acaba taşın altına eline koymamalarının sebebi?

Türkiye’de 3847 profesyonel futbolcu var. Birincisi meslek koluna göre çalışan sayısının az olması. İkincisi toplumdaki futbolcu algısı… İnsanların çoğu futbolcuları milyon dolarlar kazanan genç çocuklar olarak düşünüyor. Alt liglerde hak ihlalleri olmasına rağmen işin o tarafını kimse görmek istemiyor. Bir diğeri de 80 ihtilalinden sonra sendikaya bakışımız meselesi… Fatih hocanın ifadesi tamamen doğru katılıyoruz. Bir sendikanın var olabileceğine ilişkin ciddi soru işaretlerimiz var. Ama sendikalaşma kesinlikle gerekli, bunun için de çalışıyoruz. Dernek statüsünde olduğumuz sürece kulüplerle toplu iş sözleşmesine yaklaşamıyoruz. Bizim derneğimiz 92’de sosyal yardımlaşma amacıyla kuruldu, biz bunu hak arayan bir örgüt haline getirmeye çalıştık.


Futbolcuların çok para kazanması neden insanların hoşuna gitmez. Hakkını arayan futbolcu neden sevilmez? Hatta futbolcu hakkını aradığında taraftar kulübün tarafını tutar. Bunun sebebi nedir, basit bir haset duygusu mudur? Doğal bir taraftarlık duygusu mudur? Yoksa insanımızın güçlüden yana olması mıdır? Bunun sebebi nedir, ve mesela alacağı yüzünden kulüpten ayrılan bir futbolcu taraftara ne hissettirir?


Futbolcu denince en yukarıdaki 20-30 kişilik örnek üzerinden hareket ediliyor. Dolayısıyla futbolcular mesleki hak örgütlenmesi içinde olması gereken bir çalışma grubu olarak algılanmıyor. Çünkü kimse 2. – 3. Ligde parası verilmeyen itilen kakılan çocukları görmüyor.


Sizin kaç üyeniz var?


Tam rakamı bilmiyorum Telefonu kapattıktan sonra bildirebilirim. Aktif oyuncular içinde yüzde 70’e yakın bir temsiliyetimiz var. Büyük bölümü alt liglerdekiler oluşturuyor. Yabancı oyuncularımız da üyelerimiz var.


Alt liglerde sözleşmeye en düşük ücret olarak asgari ücreti yazıyorlar. Ama gerçekte futbolcular asgari ücretle çalışmıyorlar. Sözlü olarak anlaşılan bedel yansımıyor çoğunlukla. Alt liglerde istihdam açısından rekabet çok daha fazla… Sözleşmeler kulüplerin isteklerine göre şekilleniyor. Doğru mu hocam?


Kesinlikle doğru. Biliyorsunuz futbolcular iş kanununun dışındalar, hizmet sözleşmesiyle çalışıyorlar. Borçlar kanunun hükümlerine tabiler, ancak yargılanmaları iş mahkemelerinde, bu da enteresan ayrı bir durumdur. İkincil özel sözleşmeler yapıyorlar, fakat bunları federasyona tescil etmiyorlar. TFF’ye sundukları sözleşmeye asgari ücreti yazıyorlar ama maç başı, peşinat vs neyse, onu ayrı bir sözleşme yapıp ceplerine koyuyorlar.


Korona günlerinden geçiyoruz. Şu günlerde alt liglerde ödemelerin yapılmadığını, geciktirildiğini ya da eksik yapıldığını duyuyoruz. Sizin de kulağınıza böyle şeyler geldi mi?


Çok duyuyoruz.
Büyük takımlarla toplantılar yapıyoruz. Alt ligler daha çok etkilenmekle birlikte Türk futbolunda şöyle bir sorun oldu. FIFA 3 Nisan’da bir genelge yayımladı. Covid 19 salgınından dolayı belli kıstaslar dahilinde tavsiye niteliğinde oyuncularla kulüplerin anlaşmaya gitmesini, bunun mücbir sebep olduğu kabul edildi. TFF de bunu Türkçeye çevirip muhataplarına gönderdi. Bu bizde şöyle uygulanmaya başladı: ‘olağan üstü durum var kardeşim, biz paraları ödeyemeyeceğiz. Ancak sistemin sağlıklı işlediği ülkelerde kulüplerin futbolculara borcu yok. Orada tartışma bundan sonrası için… Bizdeyse alt liglerdeki futbolcuların büyük bölümü daha sene başındaki paralarını alamamışlar. Yani kulüpler bunu kötüye kullanmaya çalışıyorlar, bizim de şu an bir numaralı kavgamız tam olarak bu konuyla ilgili…

İngiltere’de futbol sendikası kulüplerin yüzde 30 indirim isteğini reddetti ve görüşmeleri tıkadı. Türkiye’deki futbolcular bu konudaki kaygısı, düşüncesi, davranışı nasıl?


Olası senaryoları futbolculara anlatarak bilinçlendirme faaliyeti içindeyiz. Kulüpler oturdular kendilerine göre bir zarar hesapladılar. Aynı zararı biz de hesapladık, kulüplerin maksimum zararı yüzde 18’i geçmiyor.


Avrupa’da sendikalar işsiz futbolculara iş bulma, emekliliğe geçiş sürecince psikolojik destek sağlama, alkol ve kumar bağımlılıkları varsa onları tedavi etme gibi misyonlar üstlenmişler. Siz bir dernek olduğunuz için neleri yapamıyorsunuz, biraz da bunu konuşalım.


Futbol emekçilerinin örgütlenme geçmişleri Fransa’da başlıyor ve Fransa’da, İngiltere’de 1850’lerin ortalarına tekabül ediyor. Dolayısıyla bizden öndeler. Naklen yayın gelirinden pay alan kuruluşlar. Biz de onlar kadar olmasa da yardıma muhtaç eski futbolculara sağlık ve geçim yönünden yardımcı oluyoruz.
Bahsetmek istemiyoruz ama bu futbolcular arasında efsane isimler de var. Fakat dernek olduğumuz için o sendikalar gibi kulüplerle toplu iş sözleşmeleri yapamıyoruz.

Türkiye’de bir futbol sendikasını var etmek mümkün müdür? Sorunların çözümü için ne önerilebilir? Örneğin alt gelir sınırı tartışılıyor. Her futbolcunun bir sendikaya üye olması yasal zorunluluk haline getirilebilir mi? Türkiye’de bir sendikanın aşağıdan yukarıya örgütlenmesi mümkün müdür? Yoksa simge haline gelmiş güçlü isimlerin ön ayak olması, aşağıya elini uzatması mı, gerekiyor? Nasıl olacak?


Ne aşağıdan yukarıya, ne de yukarıdan aşağıya doğru bir örgütlenme yapabiliyorsunuz. Çünkü futbolcularda sendikal ve mesleki bilinç yok. Esas sorunumuz bu…
Eğer 3847 futbolcudan 3000’i organize bir hale gelse, İspanya La Liga’daki hikayeye vakıfsınızdır, adamlar ligi durdurdular… Yani milyonlarca liralık bir faaliyeti ‘istediğimiz olmuyorsa’ deyip durdurdular… Ama biz dernek olarak aşağıdan yukarıya örgütlenmeyi tercih ettik. Çünkü bu insanlar genç insanlar ve şahsi ilişkilerin yoğun olduğu bir alan, demir çelik fabrikasındaki işçi ile işveren arasındaki ilişkiden daha farklı dinamikleri var. Dolayısıyla yukarıdaki birçok futbolcuyu yanımızda göremiyoruz. Sorumluluk almak istemiyorlar.

Neden sorumluluktan kaçıyorlar?


Kendi menfaatlerini düşünüyorlar. Kimseyle kötü olmak istemiyorlar.
Maalesef milyonlarca dolar kazanan bir futbolcu 3. Lig’deki bir futbolcu için tavır koymak istemiyor. Ama İspanya’da alt liglerdeki oyuncular paralarını alamadıkları için Real Madrid’deki oyuncular sahaya çıkmayı reddettiler.

Bir araştırmaya göre futbolcuların % 84’ü de grev haklarının olmasını istediklerini belirtmişler. Peki grev nasıl yapılacak? Maça mı çıkmayacaklar, idmana mı? Şimdi karşı taraftan da bakmak istiyorum. Maçlar grevlerle bölünürse, ligler tamamlanmaz o zaman. Bir kulüp grevdeki futbolcuları yüzünden sahaya takım çıkartamadığında hükmen yenik sayılacak mı? Federasyon maçı erteleyebilir ama bu durumda da rakip takım mağdur olur.


Bizim açmazlarımızdan biri de, siz bunu bir takım bazında yapmaya kalkarsanız, işveren de, düzenleyici kurumlar da, herkes sizin kafanızı ezer.
Bir takımdaki oyuncular grev yapıyorum dedikleri zaman, iş kanunundaki gibi bir fabrikadaki işçilerin grev yapıp çalışmaması ve o fabrikanın temerrüde düşmesi gibi düşünemiyorsunuz. Çünkü burada borçlar kanunu ve iş kanunundan ziyade, düzenleyici kurumların FIFA’nın ve UEFA’nın genelgeleri de var. Sporda başarılı olan tüm grevler, tüm sporcular bazında yapıldı. Bahsettiğin durumda sahaya çıkmayan takım bence hükmen yenik kabul edilir ve cezai ve hukuki müeyyidelere muhatap kalan çıkmayan takım bu ülkede…

Türk vatandaşı olmayan yabancı futbolcular da sendikalı olabiliyorlar mı? Olamıyorlarsa onlar sahaya çıkıp grev kırıcılığı yapmayacaklar mı?


Yabancılar da sendikalara üye olabiliyorlar. Ancak sıkıntı şurada, yabancı oyuncuların Türkiye’de kalma süresi 1.2 yıl, dolayısıyla böyle bir şeye ihtiyaç duymuyorlar.


Bahsettiğiniz düzenleyici kurumlar, FIFA, UEFA, bir de TFF’nin Uyuşmazlık Çözüm Kurulu vardı, o kaldırıldı galiba…


…UÇK kaldırılmadı. 2018 şubat tarihine kadar kurul futbolcu ve antrenörlerin, menajer ve kulüplerin sözleşmeden kaynaklı uyuşmazlıklarına bakmakta münhasır ve tek yetkiliydi ama
Anayasa Mahkemesi bunun anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Mahkeme TFF’ye ‘UÇK bu davalara bakabilir ancak bunu zorunlu koşamazsınız’ dedi. Ve 2019 yazındaki genel kurulda talimatı değiştirdiler, şu anda UÇK ihtiyari olarak taraflarca seçilirse görev yapabiliyor.

Peki bu değişiklik sorunu ne yönde etkiledi?


Tek tük vakalar dışında
futbolcular UÇK’dan haklarını hızlı ve etkin biçimde alabiliyorlardı. Çünkü UÇK kararıyla transfer yasakları da uygulayabiliyordunuz. Genel mahkemelere gittiğinizde, biliyorsunuz bu ülkede en basit kira davası bile iki sene sürüyor. Sizin alacağınızı kesinleştirmeniz, gidip o parayı tahsil etmeniz vs. 5-6 yılı bulan dosyalar biliyorum.

Türkiye’de yabancılar alacakları için doğrudan UEFA’ya, FIFA’ya, CAS’a başvurabiliyor. Ama yerli futbolcular önce yerel mahkemeye başvurmak zorunda kalıyorlar. İç hukuk yollarını tüketmek zorunda kalıyorlar. Bunun bir adaletsizlik olduğunu düşünenler var, katılıyor musunuz?


Katılmıyorum çünkü bu tüm dünyada böyledir. Futboldan bağımsız, “milletlerarası tahkim kanunu” diye genel bir kanun vardır.
  “Tahkim” denen mesele tüm hukuk sistemlerinde içinde yabancılık olan unsurlarla ilgili görev yapabilir. Dolayısıyla siz bir Türk futbolcunun Türk kulüpleriyle uyuşmazlığını FIFA’ya gönderemezsiniz. Ama o Türk futbolcu İtalya’ya, Fransa’ya giderse, o zaman FIFA görev yapabilir. Bu bir haksızlık değildir. Tüm dünyada kabul görmüş bir sistemdir ama FIFA’ya giden yabancı futbolcular daha mı avantajlıdır, evet…

Alt liglere 30 yaş kuralı getirildi. Kontenjana takılan bazı futbolcular işsiz kaldılar, bazıları düşük ücretler karşılığında daha alt liglere gittiler. Sendika olmadığı için futbolcular burada söz haklarını kullanamadılar.


30 yaş sınırı Bölgesel Amatör Lig’de uygulanıyor. 3. Lig’de yok. Bununla ilgili TFF’yle 20’den fazla yazışmamız olmuştur. Başkanımız Hakan Ünsal TFF Genel Kurulu’nun kürsüsünde bunu çok yüksek bir tonda gündeme getirmiştir. Bununla ilgili sosyal medya kampanyaları da yaptık. Lakin amacına ulaşmadı. Tamamen haksız hukuksuz bir husustur
. Biliyorsunuz Süperlig’in altında üç tane profesyonel lig var. Onların altında da amatör ligler var. Orada görev yapan belki 10 bin insan var. Fakat hem iş kanununa göre, hem de TFF statüsüne göre bunlar para karşılığı çalışan profeyoneller olarak görülmüyorlar. Bununla birlikte el altından paralar ödeniyor. Bu insanların hiçbir çalışma hakkı olmadığı gibi paralarını da talep etmeleri sorunludur.

Herkes o liglerin amatör değil, yarı profesyonel ligler olduğunu da biliyor aslında…


Aynen öyle! Tam profesyonel! 3. Lig’den daha fazla para ödeyen amatör takımlar var.


Üstelik profesyonel liglerde olduğu gibi kısıtlamalarla düzenlenmişler, 30 yaş sınırı gibi…


Aynen öyle!

Ve bunu da gençlerin önünü açmak için yapıyorsunuz. Milli takıma oyuncu yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Peki kontenjanın faydası oldu mu?


Hiçbir işe yaramadı.
Gençlerin mesleki gelişimleri için tecrübeli futbolcularla oynamaya ihtiyaçları vardır. Ama buradaki temel sorun amatör liglerin kağıt üzerindeki statüsüyle fiili durumun tamamen birbirinden ayrı olması… Biz dernek olarak şunu önerdik. Dedik ki, birbirimizi kandırmayalım. Neyin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. 3. Lig’in altına bir de 4. Lig kurun. Süper Amatör Lig’i de bir profesyonel lig olarak kabul edin. Çünkü onun altındaki amatör liglerde hakikaten de amatörler var. Tatmin edici bir cevap alamadık. Bir iki tane iyi örnek gösterebiliriz, belediyenin desteklediği amatör kulüplerde futbolcuyu belediyeye bağlı şirketlerde sigortalı gösteren insaflı insanlar var, o kadar…

Alt yaş kategorilerinde de yarışmacı takımlar bulunuyor. Mesela üç büyükler o kategorilerde de birbirleriyle rekabet ediyor. Ama bu çocuklar da ya bedavaya çalışıyorlar, ya da harçlık kabilinden ücretlerle… Burada da bir emek sömürüsü var mı sizce?


Doğru. Üç büyükler örneklerinde o yaştaki çocuklara göre makul paralar veriliyor.
Ama biraz aşağı indiğinizde emek sömürüsünün en hakikatlisi var. 

Altlarda futbolcular kötü muameleye de maruz kalıyorlar.


Kaldığı pansiyondan kovulan mı istersiniz, başkanından dayak yiyen mi istersiniz, paralarının zaten zamanında ödenmesi istisna, parasını istediği için tekmeyi yiyen mi istersiniz, bunlar çocuk daha yani… Burada çok ciddi bir istismar var. Ama kimse aşağıyı görmek istemiyor. Fakat temel sorun şu, federasyon başkanını kulüplerin seçiyorsa, o federasyon kulübe karşı futbolcuyu ne kadar savunabilir? Futbolcunun oy hakkı yok. Avrupa’da sendikalar yayın gelirlerinden pay alıyorlar. Bir sendikanın yıllık geliri 100 milyon avro civarında...


Galiba dönüp dolaşıp geldiğimiz yer para… Alt liglerde maç yayını yok. Yayın olmayınca gelir de olmuyor. Takımlara, futbolculara ilgi de azalıyor. Acaba yayın gelirlerini aşağıya daha adil dağıtmak ve en azından TRT’yle alt lig maçlarını yayınlayıp kulüpleri sübvanse etmek çözüm olabilir mi?


Çok faydalı olur. Aslında 2016’da bir şirket bununla ilgili TFF’ye bir teklif sundu. Nihayete ermedi. Bunun üzerine biz dernek olarak, gerekirse tek kamerayla maçları yayınlamak istiyoruz dedik. Buradan doğacak gelirle de dernek olarak masrafımızı karşılayalım, geri kalanı da siz havuza koyun dedik. Çok iyi fikir dediler. Federasyon böyle bir yerdir. Gidin proje sunun, parlak bir fikrinizi anlatın, çok iyi derler ve siz oradan çok mutlu ayrılırsınız. Sonra hiçbir şey olmaz.