30 Mayıs 2020 Cumartesi

Futbol ve İslam röportajları (5) - Hayri Kırbaşoğlu


Gazete Duvar için hazırladığım "Futbol oynamak günah mıdır ?" başlıklı dosya haber için beş isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla bir saatten fazla görüştüm, maalesef hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. 


https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/26/futbol-oynamak-gunah-midir/



80’lerde 90’larda futbol oynamanın haram olduğunu düşünenler vardı. Hz. Hüseyin’i Kerbala’da öldürenlerin onun kesik başıyla top oynadığını söylüyorlardı.

Evet, çok yaygın o…

Belki siz de duymuşsunuzdur. Galiba hiçbir ilahiyatçı bu fikre katılmıyor.

Sanmam. Dini temeli olmadığı için ilahiyatçıların çoğu bunu ciddiye bile almamıştır.

Peki bu düşüncenin, bu tutumun nedeni, kaynağı ne olabilir hocam?

Tabii toplumsal analiz yapmak için çok yönlü yaklaşmak lazım ama görebildiğim kadarıyla en önemli problem tepkisellik… Osmanlı’nın son dönemlerinden Cumhuriyet’in kurulduğu döneme kadar Batılılaşmanın ve modernleşmenin unsurları birer tehdit olarak algılandı. Hala bu rövanş mantığı devam ediyor. Futbolun tarihini araştırmadan, ‘eski Türklerde de benzeri olabilir mi’ demeden, Batı’dan gelen her şeye karşı çıkan bir tutumla tepki gösterildiği anlaşılıyor. Hz. Hüseyin’in başı da onun bir kılıfı gibi…

İkincisi dindar kesimlerin İslam anlayışları ibadet merkezli… Her şey ibadet etrafında dönsün istiyorlar. Hayatın her alanını din veya dini sembollerle doldurma çabaları var. Bu sadece futbol değil, müzik, eğlence vs. hepsi onların bu yaklaşımlarına ters düşüyor. Spor söz konusu olduğunda, bunu siz de fark etmişsinizdir, peygamberin hadisinde geçti diye binicilik, atıcılık, güreş, yüzme gibi belirli dallarla sınırlıyorlar. Burada şekilcilik de var. Mesela Yusuf İslam gibi bir şarkıcı bile selefi zihniyetle tanışınca Hz. Muhammed döneminde başka enstrüman kullanılmıyor diye sadece def kullanıp ilahi söyleyerek ömrünün büyük kısmını heba etti. Başlıklar haline getirecek olursak, tepkisellik, şekilcilik, formalitecilik, bilgi kirliliği… Peygamber güreşten başka spor yapmayın demiyor, güreşmeyi öğretin diyor. Burada cahillik de var tabiatıyla…

Futbola benim de bir takım eleştirilerim var: kapitalizmin kitleleri uyuşturma aracı olması, sporcuların aldıkları astronomik ücretler vs. Kamu vicdanı bunu fazla kabul etmiyor. Ama böyle bilimsel ya da toplumsal yönden bir eleştiri yaptıklarını da görmedim. Sürekli sokak ağzıyla, olana bitene tepki verme tutumunun bir sonucu görünüyor.

Futbol öyle bir şey ki, hiçbir hoca buna ne tam helaldir diyebiliyor, ne de haramdır diyebiliyor. Ekseriyeti “haram değildir ama” diyor ve bir takım sakıncalarını sıralıyor. Hocaların futbola cepheden karşı çıkamadıklarını, hatta futbolu fıkha uydurmaya çalıştıklarını görüyorum. İtirazlar kabaca üçe ayrılıyor, 1- Tağutun endüstrileşmiş ve kitleselleşmiş futbolu araçsallaştırması, 2- Futbolun bahis sektörüyle iç içe geçmiş oluşu 3- Tesettür konusu…  Bazı fetvalarda daha ileri gidilmiş; futbol oynayanın da, izleyenin de günaha girdiği söylenmiş. Size göre futbol oynamak günah mıdır hocam?

En sondan başlayalım. Hanefi mezhebinde bir erkeğin göbeğiyle diz kapağı arasını örtmesi gerektiği söylenir. Ancak bu sadece Hanefilerin görüşüdür. Bildiğim kadarıyla Maliki mezhebine göre mecbur kalındığında şortla, hatta slip mayoyla futbol oynamayı bırakın, namaz bile kılınabilir. Burada belli bir mezhebin dayatılması söz konusu… Tabii Türkiye’de egemen kültür Hanefilik olduğundan, hocalar da gerekçesini bilmeden kitaplardaki bilgileri tekrarladığından… Ben erkek futbolcuyu seyretmek günahtır gibi bir bilginin gerçeği yansıtmadığı kanaatindeyim. Önemi olan cinsel organlarımızın öyle veya böyle örtülmesidir. Doğrudur, bunlar bir ara problem olmuştu. Grekoromen güreşçiler daha kısa şeyler giyiyor biliyorsunuz. O zaman da Maliki mezhebinin bakışına dayanarak seyredilebileceğini söyledim. Anadan üryan değil bu insanlar… Öte yandan artık futbolcu şortları da uzadı, Hanefi mezhebine göre de problem yok.

Esas analiz edilmesi gereken şey şu, bu artık bir spor değil, bir eğlence, bir temaşa… Ve artık bir sektöre, hatta kumara dönüşüyor. Buralara odaklanmaları lazım. Bundan kim kazanıyor? Fakirlerin kazandığını sanmıyorum. Bu sistemi kuranlar kazanıyor. Bu türden haksız kazanca yönelik analizler yapacakların neyle uğraşıyorlar. Spor küresel bir olgudur. Bunun dinamikleri nelerdir? Ekonomik, kültürel boyutları var. Kitleleri ülke meselelerini konuşup tartışmaktan alıkoyan bir tür uyuşturucu haline dönüştürülmesine itiraz edebilirim. Benim akrabalarım arasında da gece gündüz maç seyredenler var. Bu insan hareket de etmiyor, sağlık açısından da kötü… İslami kesim meseleye bakılabilecek en kötü biçimde bakıyor. En yüzeysel biçimde bakıyor. Eğlence, temaşa bir ihtiyaçtır, sağlıklı bir hale getirilmelidir. Ben en son 7-8 yıl önce maça gittim. Barcelona Katar’a gelmişti, seyrettim, gayet zevkliydi.

Siz de zevk alıyorsunuz yani hocam?

Tabii… Olumsuz yönlerine de dikkat çekmek gerekir. Ama futbol karşıtlığı doğru değil. Kitlelerin de deşarj olmaya ihtiyacı var. Adam belki maçta sesini yükseltmese evde hanımıyla kavga edecek. Holiganlık, fanatizm tartışılmalıdır. Bir de kombine bilet alanların maddi durumu nedir? Bu sektörde sonuç olarak kim kazanıyor, ben onu merak ediyorum. Sömürü varsa onu eleştirmek gerekir. Yoksa futbolun önemli yönleri de vardır. Sportmenlik, centilmenlik ruhu aşılaması bakımından ya da olumsuz alışkanlardan uzaklaştırması bakımından iyidir. Öte yandan modernitenin en önemli dinidir. Bunun mabetleri stadyumlar, rahipleri futbolcular, cemaati de taraftarlar, böyle bir benzetme var, tamamen haksız da değil.

Futbolun bir put olduğunu, dine dönüştüğünü, cami cemaatinin sayısını azalttığını söyleyenler de var.

Doğru. (Gülüyor) Bir kere bu tağut, put tabirleri modern jargona uymuyor. Burada dindar kesim modern bir jargon kullanamadığı için de devre dışı… Demin dediğim gibi, mabet – rahip – cemaat benzetmesi yapabilirsin. Çünkü dinler arasındaki çatışmaları aratmayacak kadar sert çatışmalara da yol açabiliyor. Neyin, hangi tutkunun peşine düşersen senin ilahın, putun odur. Bunu Ali Şeriati de söylüyor. Put kavramını çok güzel izah eder. Cami cemaatinin azalması bundan dolayı değil. Bunlar kendi kusurlarını çaresizlikleri örtmek, açmazlarından kaçmak için başvurulan argümanlar. Batı’da kiliseler nasıl cemaat bulmakta zorlanıyorsa, camiler de cazibe merkezi olamıyorlar.

Kerbala - Hüseyin söylentisi eskisi kadar yaygın değil ama belki başka nedenlerle kafası karışık olanlar var. You Tube vaizlerin “futbol oynamak günah mı” sorusunu cevapladığı videolarla dolu… Öte yandan futbola ilgi son 20-30 yılda oldukça arttı, giderek artıyor. Hatta bazı cemaatlerde, vakıf – kurs vb. küçük gruplarda gençleri kaynaştırmak için, kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için halı saha turnuvaları düzenleniyor. Dindarlar futbolfobilerini nasıl aştılar? Ya da aştılar mı?

Sanmıyorum. Dindarlar için futbol bir teferruat olarak kaldı. Artık onların üç önemli hedefi var: masa, kasa, nisa… Yani iktidar tutkusu, makam mevki ve cinsellik… O cinselliğin içine tacizi de katabilirsiniz. Hatta iktidarları için futbol kulüplerine nasıl şirin göründüklerini de görebilirsiniz. Dindar kesimlerin ilkeli, tutarlı davrandığı kanaatinde değilim. İşleri geleni meşrulaştırmak için her türlü argümanı üretiyorlar. Ama işlerine gelmediğinde en masum hususları bile şeytanlaştırıyorlar. İslami kesimin çok ciddi ahlaki problemleri var. İslami kesim dünyevileşmekten futbolla uğraşmaya zaman bulamıyor. Futbolla kavgalı hemen hemen hiç dindar göremiyorum artık…

Erdoğan’ın eski bir futbolcu olmasının da etkisi var mı? Çünkü onun futbolculuğuna da babası şortun boyu yüzünden karşı çıkmış.

Kesinlikle vardır. Şu anda mevcut iktidara sempatiyle bakan dindar kesimler, iktidar İslam’a taban tabana zıt bir şey yapsa da onu meşrulaştıracak durumdalar. ‘Organik aydın’ görevini üstlenen hocalar, iktidarın istediği her türlü fetvayı kılıfına uydurup verebilen tipler. Hatta Tayyip Erdoğan bize kızar diye futbol konusunda seslerini kısmış olabilirler. Ama ben bu futbol karşıtı söylemlerin marjinal olduğu kanaatindeyim. Çünkü cemaat - tarikat çevreleri bile eleştirilmeyi hak eden konularda tam bir sükut içerisindeler. Adnan hocanın televizyonundaki programlar mesela… İktidara yakın olan “İslami” kanallardaki programlarının seküler denen kanallardaki programlardan hiçbir farkı yok. En son ATV’de bir eşcinsel ilişki sahnesi yayınlanmıştı. İslamilik iddiaları tamamen yerlerde sürünüyor. Lafa gelince Hz. Ömer, icraata gelince Turist Ömer…
Futbol kulüplerinin politik bir getirisi de var. İktidar bunu göz ardı edemez. Haşa ‘futbol haramdır’ diye bir ayet bile olsa, iktidar haram diyemez. Üç gün daha iktidarda kalmak, oy almak için… O yüzden siyasetin de futbol konusundaki çatlak seslerin kaybolmasına neden olduğu söylenebilir rahatlıkla…

Milli Gazete’ye spor sayfası ilk kez 1984’ten sonra, Fehmi Koru’nun genel yayın yönetmenliği döneminde eklenmiş. O dönem cami cemaati arasında homurdanmalara neden olmuş. Siz böyle bir şey hatırlıyor musunuz?

Çok hatırlamadım.

Sizden önce Mustafa İslamoğlu’yla konuştum. Bana şunu söyledi, o dönem muhafazakar basın futbolcu fotoğrafı verecekse, o fotoğrafı diz hizasından keserek verirmiş.

Olabilir. Çünkü Türkiye’de İslami kesim dediğimiz cemaat - tarikat yapıları, siyasal İslam, Milli Görüş, son olarak da AK Parti’nin ortak bir özelliği var. Bunların hepsi popüler İslam, yani avam dediğimiz, kitabi değil, sözlü… Milli Görüşçüler de bir tarikat gibidir, hocaları ne derse odur...

Futbolun içinde bahis var, yani bir tür kumar var, şike var, mafya var, kara para aklanıyor. Tüm bunların futbolu artık bir spor olmaktan çıkardığı vurgulanıyor.

Doğru.

Bazı hocalar endüstriyel futbol - amatör futbol ayrımı yapmışlar. Birine haram, öbürüne helal demişler, böyle bir ayrım yapılabilir mi?

İster amatör olsun, ister endüstriyel olsun, bir haksız kazanç varsa, bir mafyöz ilişki varsa, amatörde de olsa değişmez. Dolayısıyla burada kriter amatörlükte ya da profesyonellikte değil. Futbol adı altında ne yapıldığına bağlı… Tamam, futbolcu dediğimiz kişiler hayatını bununla kazanıyor, onda problem yok. Burada asıl problem kapitalizmin tüketim kültürü… Yani ihtiyaç olmayanı ihtiyaç gibi göstererek tüketmeye yöneltmek… İnsanlar gayet makul ücretlerle maça gitse, kumar söz konusu olmasa problem yok. Baklavasına oynanan halı saha maçları da problem değil. Bununla kumarla alakası yok.

Ama kumarım küçüğü büyüğü olmaz, 1 TL’sine bile oynansa kumardır diyenler var.

Bu tamamen şekilci bir yaklaşım… Kumarın, faizin yasak olmasının sebebi sömürü olması… 1 kilo baklavayla sömürü olur mu? Kahvede oyunu kaybedenin hesabı ödemesi de kumar değildir. Bu dostane bir ilişkidir. Oyuna heyecan katmak için konulmuş sembolik bir şey. Burada arkadaşların birbirini sömürmesi söz konusu değil. Kahve kültürünü biraz bilirim. Azıcık adrenaline, rekabet ruhuna ihtiyaç vardır. Ayrıca halı sahaya sen de bir ücret ödüyorsun. Ben bunların dindarlık gösterişi olduğu kanaatindeyim. Ali Şeriati’nin deyimiyle “dine karşı din”, çünkü din üzerinden bir sömürüde bulunuyorlar. Futbol karşıtlığı üzerinden dindarlık görüntüsü verip kitlelerini konsolide etmeye çalışıyorlar.

Bazı hocaların, mesela aralarında İhsan Şenocak ve Alparslan Kuytul falan da var, futbola net bir şekilde haram diyemezlerken satranca haram dediklerini görüyorum.

O daha vahim bir şey! Bu tür arkadaşlar ‘rivayet köleleri’dir. Bir kitapta gördükleri rivayeti akla uygun mu, Peygamber bunu söylemiş olabilir mi demeden, hiç araştırmadan kölecesine kabul ederler. Ben de lise son sınıfta Gazali okudum. Bir kişi satranç veya tavla oynadıktan sonra aptes alıp namaz kılarsa, domuz etiyle ve kanıyla aptes almış gibidir falan, bunlar uydurma rivayetler… Biz de saf saf bunları doğru kabul ettik. Tavla, domino, kağıt oyunu bile matematiktir. Zihni geliştiren şeylerdir. Erken dönemde bir dindar insan tipolojisi var. Ancak bu Orta Çağ insanı tipolojisidir. Örneğin yürürken yemek yemek insanın dindarlığına aykırı görülmüş. Ben bunlara yerli ve milli IŞİD’çiler diyorum. Çünkü IŞİD’in de kaynağı rivayetler.

Bir futbol taraftarının maç esnasında fazla heyecanlanması, bağırması, küfretmesi, tuttuğu takım gol attığında cenneti kazanmış gibi sevinmesi de kimine göre günah… O nedenle futbolseverlikle, taraftarlığı ayıran bir görüş de var. Buna göre futbol izlemek günah değil ama takım tutmak günah, çünkü bu fanatizm ilk aşaması… Sizce takım tutmak yanlış bir şey midir?

Bu hocalarımıza şunu da sormamız lazım. Peki parti tutmak için de aynı şeyi söyleyebiliyor musunuz? Eğer söyleyebiliyorsa ben onlara saygı duyarım. Mezhep fanatizmi konusunda aynı şeyi söyleyebilirler mi? Hiç sanmam.
Tavla, satranç vb. sporlar konusunda klasik Orta Çağ ulemasının yorumu şudur: İnsanı ibadetinden alıkoyuyor. Ama bir insanı ibadetten yalnız tavla, satranç ya da futbol alıkoymaz ki. Söz gelimi ticaret de alıkoyar… Ama burada yapılmak istenen şey, söz konusu hususlardan bazılarını ayırıp şeytanlaştırmaktır. Bu konuda yazan çizen tek kişi Mısırlı felsefeci Hasan Hanefi’dir. Burada günah kavramı tam açıklayıcı değil. Başka kavramlar geliştirmek gerekir. Fanatizm futbola özgü bir kavram değil.

Futbolun kendisine değil, kötüye kullanımına yönelik eleştiride bulunuyorsunuz.

Gayet tabii. Her şey kötüye kullanılabilir.

Kadri Mısıroğlu bir vaazında “Futbol Yahudi icadıdır. Yahudi’nin Avrupa dünyasına bir kazığıdır ki, Pazar günü kiliseye gitmesin de boş işle meşgul olsun” demiş.

Varsayalım öyle… Ama futbol öyle bir hale geldi ki, hayatın tamamını etkileyecek kadar, hatta bazı maçlarda durduracak noktaya geliyor. Kökeni öyle olsa bile bugün futbolun küresel bir olgu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Çağdaş bir olgu olarak futbol fenomenini tespit etmeniz gerekir. Siz bunu söylediğinizde insanlar futboldan vazgeçmez. Futbol maçları her zaman dini günlere de denk gelmiyor. Her şeyi Yahudiye fatura etmek Müslüman kesimin en temel takıntısıdır. Müslümanlar çağın meydan okumasına cevap veremiyorlar ve maalesef her şeyi Yahudiye havale etme kolaycılığına yöneliyorlar. Ama bu bahsettiğiniz isim de dahil olmak üzere hiçbiri iktidarın İsrail’le ilişkisi konusunda tek kelime edememişlerdir. Şu an Türkiye’nin siyonist İsrail’le ilişkileri zirve yapmış düzeydedir. Kudüs’teki zulümlere karşılık tek bir ticari anlaşmayı bile bu iktidar iptal edemedi.

Cüppeli Ahmet Hoca diyor ki, gol sevincinde şükür secdesi yapmak doğru değil. Zira futbolcunun secdesini kabeye doğru yapması gerekir. Rastgele secde olmaz. Böyle bir şey var mı?

Ya kendileri bunları uyduruyorlar ya da Orta Çağ’da yazılmış fıkıh kitaplarında yapılan yorumlar... Secdeye gelince, bunların cahillikleri daha da ortaya çıkıyor. İki türlü secde var: Biri namaz secdesi, bir de saygı secdesi… Şükür secdesi de saygı secdesi gibidir, yani kişi dille ifade ettiği şükrü beden diliyle de güçlendirmek istiyor, hiçbir manisi yok. Ama ben futbolculuk ruhu açısından yaklaşıyorum. Her futbolcu dininin jestlerini, sembolleri kullanma cihetine giderse spora politika karıştığı gibi din mezhep ayrımları da karışmış olur. İleride bu çok büyük çatışmalara neden olabilir.

Bazı Müslüman futbolcular maçlardan önce el açıp dua ediyorlar mesela…

Yani bunlar sporun centilmenlik ruhuna pek uymuyor. Çünkü belki onun tribündeki seyircisi aynı inançta değil. Futbolcu ateist ise ne olacak? Allah yoktur diye bağırdığını düşünelim, olay çıkar o zaman da… Bu da gösteriş dindarlığına girebilir… Ama şükür secdesinde sakınca yok, çünkü kıble yalnızca namaz içindir. O da Müslümanlar arasındaki ama birliği sağlamak içindir. Normalde kabe bir taştır. Kutsallığı da yoktur. Yeri önemlidir. Bunlar zurnanın son deliği diyebileceğimiz konular. Ama bunlarla toplumu kontrol etme taktikleri uyguluyorlar. Toplumumuzda hala kitabi kültüre geçemediği için hala hacıdan hocadan çevreden sözlü kültürle yetiştiği için bu sonuçlar kaçınılmaz. Burada en büyük görev Diyanet İşleri Başkanlığı’na düşüyor.

Henüz konuşmadım, en son onlarla konuşmayı düşünüyorum.

Diyanet birçok konuda sizi şaşırtan cevaplar da verebilir, tarikat – cemaat yapılarına yakın cevaplar da verebilir, arayı bulan cevaplar da verebilir. Fakat cepheden tavır alabileceklerini sanmıyorum. İlahiyat fakülteleri akademik çalışmalar yapar ama bunların sonuçlarının topluma aktarılması Diyanet’in görevidir. Ne var ki onlar da çözümün kaynağı olacaklarına gırtlağa kadar politize olmaları nedeniyle sorunun kaynağı durumundalar. Maalesef birçok insan onların yanlış uygulamaları yüzünden dinden soğumuş durumda...

Bir Müslüman futbolcunun ambleminde haç işareti bulunan bir kulübün formasını giymesi günah mıdır? Yahut o formada bir bahis şirketinin reklamı varsa?

Hristiyanlığı sembolize ediyorsa öyle bir şeyi giymesi doğru değil. Ama mesela Barcelona’nın formasında var mı, bilmiyorum ama…

Var.

O formanın, amblemin göze batan hakim unsuru değil. Onu giymiş olmakla bir Hristiyan cemaatine mensup olduğunu belirtmiş olmuyor. Sadece Barcelona takımının oyuncusu olduğunu göstermiş oluyor. Boydan boya haç işaretli bir forma giymesi Müslümanlar açısından biraz daha rencide edici olabilir. Fakat mesela İsviçre pasaportu taşıyan bir Müslüman o haçı taşımak zorundadır. Burada haç dini anlamını yitirmiş, sadece şekil haline gelmiştir. Vatikan Kilisesi’nin sembolü gibi görmek doğru değil. Futbol kulüplerin yönetenlerin çoğu seküler insanlardır. Biraz daha esnek bakabiliriz.

Haram mı, mekruh mu tartışmaları arasında “malayani” tespiti de çok yapılıyor. Futbolun toplumsal bir fayda üretmediğinden, bu nedenle ondan yüz çevrilmesi gerektiğinden bahsediliyor. Bir hoca da “Allah boş işten o kadar rahatsız olur ki, cennette içki bile var; şarap olacak, kadın olacak ama futbol olmayacak” demiş. Ne diyorsunuz hocam, cennette futbol olmayacak mı?

Bunlar tamamen afaki, kafadan atma şeyler. Bu dünyada Allah’ın istikameti doğrultusunda yaşarsan öbür dünyada her istediğini yapabileceğin şekilde yaşayacaksın. Cennette futbol olmayacak demek, haşa Allah’lık taslamak demektir. Çünkü Allah’ın ya da peygamberin futbol olmayacak yönünde bir açıklaması yok.

Yalnız burada şuna dikkat çekmek lazım: müzik, tavla, satranç, futbol vs. bunlarla ilgili ulema neden katı davranıyor? Sebebi şu: aslında dayanaklarının çürük olduğunu kendileri de biliyor. Fakat cemaati yönlendirmeyi beceremedikleri için korkutarak kontrol altına almaya çalışıyorlar. Fakat bu üslupla insanları ikna etmeleri mümkün değil. Zihinsel yapı itibariyle hala Orta Çağ’da yaşayan insanlar oldukları için bunların dönemi kapanıyor. Dini bilgi din adamlarının tekelinden çıktı. İletişim teknolojileri sayesinde her türlü bilgiye ulaşım inanılmaz yaygınlaştı ve ulema sınıfı da tamamen devre dışı kaldı. Zaten son 100 yıldaki İslami hareketlerin tamamı ulemadan olmayan Müslüman entelektüellerin öncülük ettiği hareketler… Fetva verenlerin devri kapandı. Bunlar son çırpınışlar. Gelecek dönemde sarıklı cüppeli hocalar ortadan kalkacak. Bu deizm ateizm tartışmaları da tam da bu sebepten… Deizm yasakçı baskıcı kesimlere tepki olarak yaygınlaşıyor.

Hocam hangi takımı tutuyorsunuz?

Küçüklüğümde çikolatalardan futbolcu resimleri çıkardı. Onları toplardım. Ben Manisalıyım. Manisaspor’un birkaç maçına gittim. Futbol oynamayı severim. Arkadaşlarımla fırsat buldukça oynuyorum. En çok da torunumla oynuyorum. Zihnimde en çok iz bırakan futbolcu Metin Oktay’dır. Artistlerden Ayhan Işık, hanımlardan Belgin Doruk, futbolculardan Metin Oktay, biraz da Lefter… Ama kendimi özellikle Metin Oktay’a yakın hissediyorum.

Ama Galatasaraylıyım demiyorsunuz.

Yok. Göztepe’yi de severim. Ama torunum söz konusu olduğunda Beşiktaşlı oluyorum. Serde Anadoluculuk da var. Trabzonspor 1. Lig’e çıktığında çok sevinmiştim. İstanbul takımlarının tekelinin kırılmasını desteklemiştim.


Futbol ve İslam röportajları (4) - Mustafa İslamoğlu


Gazete Duvar için hazırladığım "Futbol oynamak günah mıdır ?" başlıklı dosya haber için beş isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla bir saatten fazla görüştüm, maalesef hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. 


https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/26/futbol-oynamak-gunah-midir/



80’lerde 90’larda futbol oynamanın haram olduğunu düşünenler vardı. Hz. Hüseyin’i Kerbala’da öldürenlerin onun kesik başıyla top oynadığını söylüyorlardı. Galiba hiçbir ilahiyatçı bu fikre katılmıyor. Bir de size soralım. Bu nereden çıktı hocam? Bu bir hurafe mi?

Kesinlikle hurafe… Müslüman toplumlar yeni bir şey gördüklerinde zorlanırlar. Bunun sebebi de çarpık din algılarıdır. Okunmuş şeker, okunmuş elma vb. Müslümanlar Yahudi kültüründen ithal ettiler. Buna koşerci zihniyet denir. İslam’da bir şeyin helalliğine delil aranmaz, haram değilse helaldir. Halbuki domates bu topraklara girdiğinde helalliği tartışılmıştır. İran uleması 50 yıl domatesin helal olmadığını söylemiştir. Kanuni’nin padişah, Ebu Suud’un da şeyhülislam olduğu dönemde kahve üzerine 50 yıl haram mı, helal mi tartışması yapılmıştır. En sonunda Bostanzade Mehmet Efendi bir kahve risalesi yazmış, tadı kokusu hoştur, insanı rahatlatır demiş de kavga öyle bitmiş. Koca devletin peşine düştüğü şeyi düşünsenize... Futbol da kahve gibi bu topraklara dışarıdan gelmiştir. Din doğal alanından çıkmamalıdır. Dolayısıyla bu soru yanlış bir soru. Benim çocukluğumda muhafazakarlar televizyona ‘fitnevizyon’ derlerdi. En yakınlarım televizyonlu eve gitmezlerdi. Ne oldu ondan sonra? O dindarlar televizyon istasyonu kurmak için sıraya girdiler. Hayatla çatışan her din kaybetmeye mahkumdur. Çocuklarınızı, torunlarınızı bundan alı koyamazsınız. Futbolun kendisi haram değildir, harama alet edilmesi yönünde bir itiraz gelebilir. İşte insanı ibadetten alıkoyuyorsa falan… Ee bu bakımdan en meşru şey bile öyle olur...  Allah da dahil olmak üzere dünyada istismar edilmemiş bir değer var mıdır? Ben 11 yaşındaydım, bir gün okuldan geldim evimizin önündeki meydanda arkadaşlarımla futbol oynuyordum. Babam imamdı, camiye giderken göz etmiş farkında değilim. O dönmüş gelmiş, ben hala top oynuyorum. Bana bir sopa çekti, o günden sonra hiç oynamadım. Yani belki süper ayaktım. Eğer öyleyse Allah'ın bana verdiği yetenek zayi edilmiş olmadı mı? İşte Müslüman toplumların sorunu bu, futbola yaklaşımları da bu…

Bu söylenti eskisi kadar yaygın değil ama belki başka nedenlerle kafası karışık olanlar var. You Tube “futbol oynamak günah mı” başlıklı videolarla dolu… Öte yandan futbola ilgi son 20-30 yılda oldukça arttı… Hatta bazı cemaatlerde, vakıf – kurs vb. küçük gruplarda gençleri kaynaştırmak için, kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için halı saha turnuvaları düzenleniyor. Dindarlar futbolfobilerini nasıl aştılar? Ya da aştılar mı?

Söylediğim gibi, bir yerde dindarlık ve hayat çatışıyorsa, buradan hayat kazançlı çıkar. ‘Müslüman ruhban’lar din adına yasaklar koyup Müslüman gençlik üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyorlardı. Ondan sonra antrenörlük yapan imamlara geçildi... Bir gün gelir siz de uydurduğunuz dine uymamaya başlarsınız. Tıpkı müşriklerin helvadan put yapıp acıkınca yemeleri gibi… O dönemlerde uzun saç da babaların korkunç kızdığı bir şeydi. Bu günlerde de küpeye takmışlar. Aynı şey olacak biliyorum. Allah’lığa soyunan herkesi Allah rezil eder…

Milli Gazete’ye spor sayfası ilk kez 1984’ten sonra, Fehmi Koru’nun genel yayın yönetmenliği döneminde eklenmiş. O dönem cami cemaati arasında homurdanmalara neden olmuş. Siz böyle bir şey hatırlıyor musunuz?

Çok iyi hatırlıyorum. Fehmi Koru ekibiyle birlikte Milli Gazete’ye gelmişti ve gazetenin çehresini değiştirmişti. Hatta bir ek vermeye başlamıştı. Düşünün ben Marguerite Yourcenar’ın ismini ilk kez o ekte duymuştum. O ekibin sonra nasıl haksızlığa uğrayıp kovulduğunu da hatırlıyorum. Hatta ilginçtir, o dönemde milli takımın fotoğrafı gazeteye basılacak olsa şortun altını keserek basarlardı. Bunu da din diye satarlardı. Bunu yapan tarikatın daha sonra açtığı bir televizyon kanalında yapmadığı rezillik kalmadığını da hatırlıyorum. Oradan oraya savruluşlarını da gördük. Bu hassasiyet, sahte bir hassasiyettir.

Erdoğan’ın da eski bir futbolcu olmasının etkisi var mı? Çünkü onun futbolculuğuna da babası şortun boyu yüzünden karşı çıkmış.

Olabilir ama bu etki sınırlıdır bence. Belki onu idol olarak benimseyenler nezdinde etkili olmuştur. Ama bu etkiyi de 1994’te İBB başkanı olduktan sonra oluşturmuştur. Bence sanıldığı kadar değil…


Futbol öyle bir şey ki, hiçbir hoca buna ne tam helaldir diyebiliyor, ne de haramdır diyebiliyor. Ekseriyeti “haram değildir ama” diyor ve bir takım sakıncalarını sıralıyor. İtirazlar kabaca üçe ayrılıyor, 1- Tağutun endüstrileşmiş ve kitleselleşmiş futbolu araçsallaştırması, 2- Futbolun bahis sektörüyle iç içe geçmiş oluşu 3- Tesettür konusu…
 Bazı fetvalarda daha ileri gidilmiş, futbol oynayanın da, izleyenin de günaha girdiği söylenmiş. Haram mı, mekruh mu tartışmaları arasında “malayani” tespiti de çok yapılıyor. Futbolun toplumsal bir fayda üretmediğinden, bu nedenle ondan yüz çevrilmesi gerektiğinden bahsediliyor. Siz katılıyor musunuz bu düşünceye?

Bu memlekette 100’lerce ilahiyat fakültesi, 10 bini aşkın da  ilahiyat akademisyeni var. Kaçı doktora yaptı bilmiyorum ama “futbol ve din” konulu bir doktora tezi çıkmadı önümüze… Din meseleyi ciddi olarak ele almak istiyorsa bunu ‘akademia’da yapmalıydı. Futbol ve bahis üzerine, futbolcu alım satımı ve giyimi üzerine tezler yazılmalıydı. Ülkedeki teoloji camiası bunu bir sorun olarak kabul etmiyor. Peki bunu konuşanlar kimler, sosyal medyada kendine sürü biriktirmeye çalışan ekran vaizleri… Futbol konusunda yazılmış çok çaplı eserler var. Futbol üzerine konuşan filozoflar, sosyologlar da var. Devlet politikası haline gelmiş, Arjantin’de olduğu gibi, Portekizli Salazar’ın 3F’sinde olduğu gibi, diktatörlerin kaldıracı ve uyutma aracı olarak kullanılan bir futbol var. Bu konularda ne okumuşlar? Futbolun tarihini okumuşlar mı? Dil bilirler mi? Hadi İngilizce bilmiyorlar, Arapça bilirler mi? Onların söyledikleri dindarı neden bağlasın? Onlar kendi kitleleri üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyorlar. Kendi kitlelerini avutuyorlar.

Yani futboldan çok bu hocalar milleti uyutuyor diyorsunuz?

Aynen öyle! İlmi konuları araştırmadan haramdır günahtır deyip atıp tutmak kolay mı? Diyanet’in kendisi bin beter zaten. Eğer isteseydi gençlere futbol konusunda doktora yaptırır, onlara burs da verirdi. Böyle bir yayın yok, siz araştırmışsınız bulamamışsınız.

Evet bulamadım.

Belki de vardır. Bilmiyorum.

Diyanet’le henüz konuşmadım, onlara da soracağım.

Sormanız da bir şey ifade etmez... Sorun ama vaizliğin nasıl halk dalkavukluğuna döndüğünü bildiğim için bir şey değişmez. Topu taca atacaklardır. Nalına da mıhına da vurup geçeceklerdir. Futbolda kumar varsa, insan sömürüsüne dönüşmüşse, tüketime yönlendiriyorsa o konular ayrı olarak ele alınır.  Ama bunlar futbolu mahkum edecek şeyler değildir. Bir masada içki içiliyorsa orada yemek yenemeyeceğini düşünmek kadar abestir. Her şey kötüye alet edilebilir. Bir şeyin istismar edilmesi onun özüne yönelik haramlık fetvasını gerektirmez. Ben futbolu demokratik bir oyun olarak görüyorum. İnsanın sağlığına yönelik tehlikesi açısından baktığımızda ‘boks mu, futbol mu’ deseler, futbol derim. Öte yandan vahşi kapitalizmin oyuncağı olduğu gibi diktatörlerin elinde de bir afyona dönüşebiliyor mu? Elbette dönüşüyor...

Endüstriyel futbola karşıtlıkları bakımından kimi solcularla İslamcılar birbirine benziyor mu hocam? Bazı solcular için futbol da afyon…

Bir şey kitleleri uyuşturuyorsa, o kitleler için afyondur. Bu bazen futbol olur, bazen de din olur. Nitekim futbol da Güney Amerika ülkelerinde ona dönüştü. Arjantin’de on binlerce insanın ölümünü gizlemek için kullanılmadı mı? Statları doldurulan insanların bir şekilde gazı alınmıyor mu? Taraftarlıklar yaratılarak nesiller fikirsizleştirilmiyor mu? Elbette! Ama yine söyleyeceğim, buradan yola çıkarak futbolun özünü mahkum etmek de futbolun farklı bir yönden istismar etmektir.

Bazı hocalar da… ya da vaizler diyeyim…

Onu düzeltelim, vaizler diyelim...

Bazı vaizler de endüstriyel futbol - amatör futbol ayrımı yapmışlar. Birine haram, öbürüne helal demişler, böyle bir ayrım yapılabilir mi?

Haram helal koyma yetkisi Allah’a aittir. Ama sosyolojik bir tespit yapmak gerekirse buna katılıyorum. Endüstriyel futbol ciddi bir problemdir ama bunu alanın uzmanları tartışmalı… Dünya futbol bürokrasisinde, FIFA içinde dönen dolaplar, yolsuzluklar, tüm bunlar neden oluyor? Çünkü orada büyük paralar dönüyor. Paranın döndüğü her yerde de kirlilik oluyor. Öyleyse kirliliği gördüğü yerde dinin de dönüp söyleyeceği bir şeyler olmalı. Ama ya din bürokrasisi de kirliyse? Aslında burada ahlakı konuşmak lazım... O da dinin tekelinde olan bir şey değil. Mesela futboldaki gayri ahlaki davranışlar, mesela şike; hırsızlık neyse bu da odur… Bunu anlamak için hocaya gerek yok. Amatör futbolu ise tartışmak yersiz... Meşru biçimde eğlenmek bir insan hakkıdır.

Hocam ilk sorumu cevaplarken Müslümanlarda futbola olumsuz bakışın Yahudilikten ithal edildiğini söylemiştiniz. Kadri Mısıroğlu da bir vaazında demiş ki “Futbol Yahudi icadıdır. Yahudi’nin Avrupa dünyasına bir
kazığıdır ki, Pazar günü kiliseye gitmesin de boş işle meşgul olsun”. Devamında da “ama artık geçti, bunu Yahudi de önleyemez” diyor. Satır aralarında ‘Müslüman da engelleyemez’ diyor sanki.

Ağzımı o isimle kirletmek istemem. O bir vaiz de değildir. Ben onu çok iyi bilirim.

Peki onu bir kenara koyalım. Bu tür komplo teorileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her taşın altında Yahudi gören kişiler en çok onların emellerine hizmet edenler arasından çıkıyor. Buna gülünür yahu. Çok komik. Büyük oyunu görmek falan filan… Öyle olsa İsrail’de futbol takımları olmaz.

İsrail liginde cumartesi günleri bile futbol oynanıyor…

Aynen öyle! Orada cumartesi günleri elini asansörün düğmesine götüremezsin. Ama maç oynanıyor, onu engelleyemiyor. Nasıl oluyor bu iş? Bir soruluk canı var bu komplo teorilerinin... Konuşmaya değmez…

Şort da en çok altı çizilen husus… Uzun ve bol olmalı, avreti kapatmalı deniyor. Belki tayt bir çözüm olabilir ama o da bacağa yapışıyor ve hatları gösteriyor. Ayrıca mesela İhsan Şenocak diyor ki, senin şortun uzun olsa da diğer oyunculardan birinin şortu kısaysa yine günaha girdin demektir…

Ona göre tayt giydirseniz de haramdır. Onun diniyle benim dinim aynı değil. O dinde o kadar çok haram var ki… Ve hala haram koymaya devam ediyorlar. Futbolcu şortu konusunda bırakın din dairesini, mezhepler dairesi içinde bile bir cevap vardır. Mesela Maliki mezhebinin imamı olan Malik bin Enes, erkek avretini diz kapağından başlatmaz. Baldırdan, oyluktan başlatır. Dolayısıyla öyle bir müçtehit böyle bir içtihatta bulunmuşsa, aslında bu bile yeterlidir. Kuran’da ‘futbolcuların giydiği şortu giymek haram olur’ şeklinde haram ihdas edecek bir delil, ayet yoktur...

Futbola bakışları açısından mezhepler arasında bir fark var mı? Malikilikten örnek verdiniz, diğerleri Hanefiliğe göre daha mı yumuşak?

Mezhepler oluştuğunda futbol ortada yoktu. Dolayısıyla bu konuda fıkıh üretmiş olmaları anakronizm olur. Mezheplerden yola çıkarak futbol yorumu yapamayız.

Bir Müslüman futbolcunun ambleminde haç işareti bulunan bir kulübün formasını giymesi günah mıdır? Yahut o formada bir bahis şirketinin reklamı varsa, Müslüman futbolcu ne yapacak?

Bunu diyen tarikat ehlinin başındaki bir şeyh, memleketin çok tanıdığı medya yüzü, yanmaz kefen satıcısı, bir zamanlar logosunda haç bulunan bir araba kullanıyordu. Bu tip saçma salak şeylere cevap vermek bana zül geliyor.

Cüppeli Ahmet Hoca diyor ki, gol sevincinde şükür secdesi yapmak doğru değil. Zira futbolcunun secdesini kabeye doğru yapması gerekir. Rastgele secde olmaz. Buna ne diyorsunuz?

Hayır, şükür secdesi her tarafa doğru yapılır. Allah resulu nafile namazlarını bineğin üstünde hangi yöne olduğuna bakmaksızın kılardı. “Fevelli vecheke şatra’l mescidi’l haram” (Bakara 149). Ayet açık, yüzünüzü nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü o taraftadır. Kaldı ki secde namaz değildir. Ne aptes gerektirir ne de kıble gerektirir. Dua etmek için kıbleye dönmek şart değilse, secde için de kıbleye dönmek gerekmez.

Futbolun bir put olduğunu, dine dönüştüğünü, cami cemaatinin sayısını azalttığını söyleyenler de var.

Ben buna katılmıyorum, çok aşırı buluyorum. Araştırırsanız futbolu din olarak niteleyenlerin futboldan daha beter hobilere sarmış olduğunu görürsünüz.

Bazı hocaların, aralarında İhsan Şenocak ve Alparslan Kuytul da var, futbola külliyen haram diyemezken satranca haram dediklerini görüyoruz. Öte yandan bir hadiste geçtiği için güreşi tavsiye ediyorlar. At binmeye, ok atmaya ve yüzmeye de sünnettir diyorlar. Ama yağlı güreşi avret kapalı olduğundan tavsiye eden vaizler, profesyonel güreşi streç mayo nedeniyle haram görüyorlar. Oysa biliyorsunuz yağlı güreşte rakibini kıspetten tutarken avret yerine bayağı temas ediyorsun…  

İslam’ın kaynağı Kuran’dır güzel kardeşim. Peygamberden 150-200 yıl sonra ona yakıştırılan sözler değildir. O hadislerin çoğu uydurulmuş ve onun ağzına konulmuş laflardır. Ve peygambere de hakarettir. Peygamber satranç oynayan birini hiç görmedi ki. Evet öyle bir hadis var ama uydurma, çünkü satranç Müslüman toplumuna İran ordusuyla girdi ve Müslümanlar Ömer’in hilafeti döneminde İranlılarla karşılaştılar. Tarihsel hakikatlere aykırı… Bir şey daha var, bunlar satrancı hoş görmezler, çünkü kafayı çalıştırır. Bunlar çalışan kafayı değil, sallanan kafayı severler.

Halis Bayancuk da (Ebu Hanzala) cennette içki bile var; şarap olacak, kadın olacak ama futbol olmayacak demiş.

Abes şeyler bunlar. Kuranda cennetle ilgili tüm tasvirler alegoriktir. Cennette ne olup olmadığını oraya gidince göreceğiz.

Son olarak siz takım tutuyor musunuz, merak ettim?

Bak en önemli soruyu sormadan gidiyordun (Gülüşmeler). Ben 36 yaşıma kadar hiç takım tutmadım. 36 yaşımda Beşiktaşlı oldum. Hikayesini kısaca anlatayım mı?

Buyurun lütfen…

1995-96 yıllarında iki köşe yazımdan dolayı Gölcük Cezaevi’nde ve Ankara Ulucanlar’da hapis yattım. O sırada koğuşumuzdan Ali adında trafik kazası suçundan hapis yatmış bir arkadaş dedi ki, hocam seninle bir anlaşma yapalım mı? Ben namaza başlayacağım, sen de Beşiktaşlı olacaksın. Beşiktaşlı olunca hangi şartlar üstüme vazife, farzı ne, sünneti ne bilmiyorum ki! (Gülüşmeler) Yok hocam, ne sorumluluğu, maç olunca takımımızı tutacaksın dedi. Kolaymış, oldum gitti dedim. Ben böyle Beşiktaşlı oldum, hala Beşiktaşlıyım. Ancak bazen diyorum ki, bu gol Beşiktaş’a yakışmadı, bu maçı hak etmedik. Taraftarın iyisi de bence böyle olmalıdır.

Hocam futbolla epey ilgilenen birisiniz. Verdiğiniz cevaplar onu gösteriyor.

Evet ilgileniyorum ama bir oğlum var, Ömer, asıl o ilgileniyor. Yaklaşık 10-12 sene önce ders verdiğim bir STK’nın bahçesinde top oynuyormuş. O gün de benim dersime Beşiktaş yönetim kurulundan, alt yapılardan sorumlu olan şahıs gelmişti. Dersten sonra çay içerken göz ucuyla bahçedeki çocukları izlemiş. Oğlum iki ayağını hem içiyle, hem de dışıyla kullanıyormuş. Buna da süper ayak denirmiş. Onun dikkatini çekmiş. Sormuş, hocanın çocuğu demişler. Yanıma geldiler, oğluna talibiz dediler. Mustafa İslamoğlu hoca oğlunu futbola verirse, beni dikkate alan insanlar çocuklarını futbola yazdırmak için sıraya girerler, bu iyi bir şey olmaz gibime geliyor dedim. O gün bugündür hayır dediğime pişmanım…

Hiç değilse babanız gibi sopa çekmemişsiniz. İnşallah size gönül koymamıştır?

Ağladı… Ama şimdi İstanbul Üniversitesi’nde okuyor. Neredeyse dünya filozoflarının okumadığı kitabı kalmadı. Çok iyi de bir grafiker. Gönül koymuşsa haklıdır. Özür diledim. Bugünkü aklım olsaydı yapmazdım. Çocuğunuzu hangi yetenekle doğmuşsa ona yönlendirmelisiniz. Bu bir sermayedir, bu aynı zamanda insanlık sermayesidir.

Muhammed Salah’ın yarattığı etkinin farkında mısınız?

Farkındayım… Aynı zamanda dürüst bir genç… Bence futbolcu olmaktan daha önemlisi iyi bir insan olmaktır. Ben iyi bir futbolcunun bin tane ekran vaizinin yapamadığı etkiyi yapacağına inanıyorum.


Futbol ve İslam röportajları (3) - Abdurrahman Dilipak


Gazete Duvar için hazırladığım "Futbol oynamak günah mıdır ?" başlıklı dosya haber için beş isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla bir saatten fazla görüştüm, maalesef hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. (Bu söyleşi e-mail üzerinden yapılmıştır)



https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/26/futbol-oynamak-gunah-midir/


80’lerde 90’larda futbol oynamanın haram olduğunu düşünenler vardı. Hz. Hüseyin’i Kerbala’da öldürenlerin onun kesik başıyla top oynadığını söylüyorlardı. Belki siz de duymuşsunuzdur. Galiba hiçbir ilahiyatçı bu fikre katılmıyor. Bu bir hurafe midir? Eğer öyleyse bu düşüncenin, bu tutumun nedeni, kaynağı ne olabilir? 

O bir söylenti. Hz. Ali ve çocuklarının şahadeti üzerinden bir çok söylentiler çıkartıldı. Belki bu söylenti de bir taassup eseri de olabilir, insanları futboldan caydırmak için uydurulmuş da olabilir. Bu ifade futbolun meşru olduğu anlamına da gelmez.

Bu söylenti eskisi kadar yaygın değil ama belki başka nedenlerle kafası karışık olanlar var. You Tube, vaizlerin “futbol oynamak günah mı” sorusunu cevapladığı videolarla dolu… Öte yandan futbola ilgi son 20-30 yılda oldukça arttı, giderek artıyor. Hatta bazı cemaatlerde, vakıf – kurs vb. küçük gruplarda gençleri kaynaştırmak için, kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için halı saha turnuvaları düzenleniyor. Muhafazakarlar futbolfobilerini nasıl aştılar? Ya da aştılar mı?

Futbolfobi diye bir şey yok. Futbol bana göre de sağlıksız bir spordur. Spor yapılır, oynanmaz. Kaldı ki, her spor da sağlıklı olmadığı gibi ahlaki de değildir. Mesela boks... İnsanların kafasına öyle vahşice vurulmaz. Bu haramdır. Alzheimer sebebidir. Muhammed Ali de aynı hastalığa yakalandı. Böyle deyince ‘boksfobi’ mi oluyor? Futbolda da benzer bir durum var, o hızla gelen topa kafa vuramazsınız. Ya da amatör olarak futbol oynayan birçok kişinin menüsküsü yırtılıyor. Şehir merkezindeki yol kenarındaki yeşil sahalarda insanlar spor yapıyor diye oksijen soluyorlar. Bu iş eski gladyatörlerin yaptıklarının hafifletilmiş şekli ya da boğa güreşçilerinin yaptıkları gibi bir şey. Adrenalin, şiddet, vahşi bir rekabet ve öfke patlaması yaşanıyor. Centilmenlik filan hak getire!.. Palalarla dolaşıyorlar. Holiganlaşıyorlar, küfürleşiyorlar. Bir yanı ile kumar... Bu alana yatırım yapanlar da yanılıyorlar. Müthiş bir aidiyet duygusu ve egoizm aşılıyorlar. Bu da mikro faşizme zemin oluşturuyor. Taraftarlık psikolojisinin kural tanımazlığı ahlakilik ilkesinin de kaybolmasına sebep oluyor.

Erdoğan’ın da eski bir futbolcu olmasının etkisi var mı? Çünkü onun futbolculuğuna da babası şortun boyu yüzünden karşı çıkmış. 

Tabii dindarlar açsısından her zaman bir ‘setrül avret’ sorunu oluşturdu. Erkeklerde de örtünme şekli var İslami açıdan... Ama tek sebep o değil. Tabii birileri bu işi meşrulaştırmak için bir takım sembol örnekler üzerinden, kendini aklamak adına onu emsal göstereceklerdir.

Milli Gazete’ye spor sayfası ilk kez 1984’ten sonra, Fehmi Koru’nun genel yayın yönetmenliği döneminde eklenmiş. O dönem cami cemaati arasında homurdanmalara neden olmuş. Siz böyle bir şey hatırlıyor musunuz?

Evet, benim gözümde spor (idman değil) malayani bir iştir. İslami ve ahlaki değildir bu şekli ile... Daha sonra halk istiyor diye spor gazetesi kondu, şortlu resim yayınlanmadı başlangıçta ama şimdi her şey daha light!

Futbol öyle bir şey ki, hiçbir hoca buna ne tam helaldir diyebiliyor, ne de haramdır diyebiliyor. Ekseriyeti “haram değildir ama” diyor ve bir takım sakıncalarını sıralıyor. Hocaların futbola cepheden karşı çıkamadıklarını, hatta futbolu fıkha uydurmaya çalıştıklarını görüyorum. İtirazlar kabaca üçe ayrılıyor, 1- Tağutun endüstrileşmiş ve kitleselleşmiş futbolu araçsallaştırması, 2- Futbolun bahis sektörüyle iç içe geçmiş oluşu 3- Tesettür konusu…  Bazı fetvalarda daha ileri gidilmiş, futbol oynayanın da, izleyenin de günaha girdiği söylenmiş. Size göre futbol oynamak günah mı? 

Bir şey yanlışsa, oraya ayrılan kaynak israfsa, onu yapmak da, destek olmak da, bu haksızlık karşısında susmak da suça iştirak, yardım ve yataklık yapmak anlamına gelir. Bana göre bu gün özellikle o futbol salonlarına yapılan yatırım israftır ve israf da haramdır.

Bir yandan bunlar olurken bir yandan da proje okulları arasında ‘Spor İmam Hatibi’ de katıldı. Allah akıl-fikir versin ne diyeyim… Bir futbolcu imam eksikti, o da olacak artık…

Haram mı, mekruh mu tartışmaları arasında “malayani” tespiti de çok yapılıyor. Futbolun toplumsal bir fayda üretmediğinden, bu nedenle ondan yüz çevrilmesi gerektiğinden bahsediliyor. Siz katılıyor musunuz bu düşünceye?

Evet.

Futbolun içinde bahis var, yani bir tür kumar var, şike var, mafya var, kara para aklanıyor. Tüm bunların futbolu artık bir spor olmaktan çıkardığı vurgulanıyor. Bazı hocalar endüstriyel - amatör futbol ayrımı yapmışlar. Birine haram, öbürüne helal demişler, böyle bir ayrım yapılabilir mi?

Somut olay üzerinden bakmak gerek fıkhi bir değerlendirmede bulunmak için... Genel çerçevede bakışımı söyledim. Evet israf, evet malayani,  işin içinde kumar da var, şike de, kara para da var, holiganizm de var. Küfürleşme, tehditler, çatışma da var, mafia da var, batıl anlamda yok yok! Amatörler arasında bu işler daha az olsa da büyüyünce gidecekleri yer belli… Sonu belli olan işin başındaki masumiyet aldatıcıdır. Sağlıksız bir iş ve bu iş artık bir sektör... Siesta, fiesta, futbol üçlemesi önemli, Salazar’ın... Kitleleri uyutmak için şehir ölçeğinde beşik!

Kadri Mısıroğlu bir vaazında “Futbol Yahudi icadıdır. Yahudi’nin Avrupa dünyasına bir kazığıdır ki, pazar günü kiliseye gitmesin de boş işle meşgul olsun” demiş. Devamında “Ama artık geçti, bunu Yahudi de önleyemez” diyor. Satır aralarında Müslüman da engelleyemez diyor sanki. Mısıroğlu’nu kastetmiyorum, ondan bahsetmek istemiyorum ama futbol dünyaya hükmetmek isteyen Siyonistlerin projesi mi? Büyük İsrail Projesi’ni kurmak isteyenler mi bize top oynattırıyor?

Kimin projesi olduğunun ne önemi var? Benim projem de olsa yanlış. İlle de siyonistlerin işi olması gerekmiyor. İlla birinin işi olmasından yola çıkacaksanız, tütün nasıl şeytan otu ise, futbol da bu hali ile şeytan işi...

Şort en çok altı çizilen husus… Uzun ve bol olmalı, avreti kapatmalı deniyor. Belki tayt bir çözüm olabilir ama o da bacağa yapışıyor ve hatları gösteriyor. Ayrıca mesela İhsan Şenocak diyor ki, senin şortun uzun olsa da diğer oyunculardan birininki kısaysa yine günaha girdin demektir… 70’lerde şortların boyu epey kısalmıştı ama 90’ların ortalarından itibaren tekrar uzadı. Bu da üzerinde durulması gereken bir konu mu size göre?

Bu konudan daha önemli, daha öncelikli konular da var. Bu konu sadece futbolla da sınırlı değil. Bütün sahiller neyle dolu. Kaldı ki, erkeğin setrül avreti konusunda farklı içtihatlar da bulursunuz. İsterseniz Zekeriya Beyaz, Yaşar Nurigillerin izinden giden, herkese, her şeye cevaz veren bir sürü “dinci”, “ilahçı” da bulabilirsiniz!

Bir Müslüman futbolcunun ambleminde haç işareti bulunan bir kulübün formasını giymesi günah mıdır? Yahut o formada bir bahis şirketinin reklamı varsa?

Yaptığınız ve yapmanız gerekirken yapmadığınız, söylediğiniz ve söylemeniz gerekirken söylemediğiniz her şeyden hesaba çekileceksiniz. Bu sadece futbola has bir durum değil, hayatın bütün alanları ile ilgili… Yaptığınız iş kimin işine yarıyor ve kim o işten ne anlıyor, ona bakmalısınız.

Futbolun bir put olduğunu, dine dönüştüğünü, cami cemaatinin sayısını azalttığını söyleyenler de var. Böyle bir şey gözlemlediniz mi?

Her şey put olabilir. Hâşâ Allah adına put dikenler de oldu, peygamberini putlaştıran da... Parti lideri, örgüt lideri, şeyh, para, kadın, makam, kabile, ırk, her şey put olabilir. Cami cemaatinin azalması doğrudan futbol yüzünden değil ama dolaylı olarak bir çok şey bunu etkiler. Ama teravih namazını maça yetiştirmek için hızlı kıldıran jet imamlar oldu, belki hala da varlardır. Milli takım bahanesi ile takımına dua eden, kale direğine üfleyeni de gördük. : )

Bir futbol taraftarının maç esnasında fazla heyecanlanması, bağırması, küfretmesi, tuttuğu takım gol attığında cenneti kazanmış gibi sevinmesi de kimine göre günah… O nedenle futbolseverlikle, taraftarlığı ayıran bir görüş de var. Buna göre futbol izlemek günah değil ama takım tutmak günah, çünkü bu fanatizm ilk aşaması… Bu fikre katılıyor musunuz? Takım tutmak haram mıdır?

İzleyen, oynayan, o işi yöneten, o işe destek verenler her kimse, Allah onların kalplerinden ve akıllarından geçenleri, onların bu işleri niçin yaptıklarını, kimlerle ne pazarlıklar yaptıklarını biliyordur. O transfer paraları nerelere gidiyor, bu kaynakların vergileri nasıl sümen altı ediliyor, bunların hepsini gören, duyan, bilen bir Allah var. Herkesin yaptığının ve yapması gerekirken yapmadığının hesabını vereceği bir gün var!

Bazı hocaların, mesela aralarında İhsan Şenocak, Alparslan Kuytul falan da var, belki dahası da vardır, hepsini bilemiyorum, futbola net bir şekilde haram diyemezlerken satranca haram dediklerini gördüm. Öte yandan bir hadiste geçtiği için güreşi tavsiye ettiklerini gördüm. At binmeye, ok atmaya ve yüzmeye de sünnettir diyorlar. Ama yağlı güreşi avret kapalı olduğundan tavsiye eden hocalar, profesyonel güreşi streç mayo nedeniyle haram görüyorlar. Oysa biliyorsunuz yağlı güreşte rakibini kıspetten tutarken avret yerine temas ediyorsun... Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Fıkhın çizdiği çerçeve belli. Kibir, gurur için de yapsan güreşi o da günah olur. Fal için ok atsan o da günah olur. Bunun dışından tartışmalar biraz da dini polemik konusu yapan tartışmalardır.


Cüppeli Ahmet Hoca diyor ki, gol sevincinde şükür secdesi yapmak doğru değil. Zira futbolcunun secdesini Kabe’ye doğru yapması gerekir. Rastgele secde olmaz. Buna ne diyorsunuz?

-:( Ne diyebilirim ki, batıl bir iş yapıyorsanız, kıbleye dönüp secde etseniz ne olur, etmeseniz ne olur? Bu genelev açılında kurban kesmeye benziyor. Şarabı besmeleyle çekip üç yudumda içmek diye bir sünnet yok. Bu seviyede bir tartışma edep sınırlarının dışına çıkar.

Dilipak’ın “son birkaç söz” diyerek söyleşinin sonuna eklediği not: 

Bir araştırmacının dediği gibi “Spor, önce siyasal ideoloji tarafından kendi iktidarının meşruiyeti için kullanılmış ve bir nevi propaganda aracı haline getirilmiştir. Bunun en uç örneği Hitler Almanya’sı, Franco İspanya’sı ve Salazar’ın Portekiz’idir. Spor, özellikle de futbol, Latin Amerika ülkelerinde iktidarı ele geçiren askeri iktidarların en sık başvurduğu alandır. 1978 Dünya kupası, Arjantin’deki askeri darbenin etkilerinin hafifletilmesinde, askeri iktidarın dünya kamuoyundaki imajının düzeltilmesinde kullanılmıştır. Türkiye’de de 12 Eylül 1980 sonrasında futbol, gençleri terörden ve her türlü zararlı alışkanlıklardan uzaklaştırmak için kullanılmıştır. Sporun siyasileşmesi daha sonraki dönemlerde de sürmüş ancak sporun, ekonomik sosyal sistemin olmazsa olmazlarından birisi haline dönüşmesi ile ideolojik etkisini farklı bir kulvarda sürdürmeye başlamıştır...” Spor, politikacılar tarafından ideolojik sebeplerle kitleleri yanında tutmak için bir manipülasyon aracı olarak da kullanmaktadır. “Spor Bakanlığı” diye bir bakanlık da var. Yani bu iş teşvik edilen, himaye gören bir devlet politikasıymış gibi takdim edilmektedir. Bu anlamda emperyal bir komplo ile karşı karşıyayız. Çünkü bu oyun uluslararası örgütler gözetiminde uluslararası derinliği olan bir iş olarak öne çıkartılmaktadır. Milli maçlar, yerel ve bölgesel karşılaşmalar bu anlamda uluslararası sistemin gözetiminde bir iş olarak medyanın da desteğinde, “ıslah hareketi” olarak gösterilen bir ifsat politikası olarak öne çıkartılmaktadır. Yaygın sporların tatmin etmediği adrenalin bağımlıları için pankreas güreşleri gibi daha ileri vahşet gösterilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bir yandan futbol, öte yandan spor toto, futbolcuların özel hayatlarının magazin dünyasındaki aktarımları, hepsi bir arada düşünüldüğünde uluslararası dev bir “malayani endüstrisi” ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılmaktadır.

29 Mayıs 2020 Cuma

Futbol ve İslam röportajları (2) - Ali Bulaç


Gazete Duvar için hazırladığım "Futbol oynamak günah mıdır ?" başlıklı dosya haber için beş isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla bir saatten fazla görüştüm, maalesef hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. 


https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/26/futbol-oynamak-gunah-midir/



80’lerde 90’larda futbol oynamanın haram olduğunu düşünenler vardı. Hz. Hüseyin’i Kerbala’da öldürenlerin onun kesik başıyla top oynadığını söylüyorlardı. Belki siz de duymuşsunuzdur. Galiba hiçbir ilahiyatçı bu fikre katılmıyor. Bu bir hurafe midir? Eğer öyleyse bu düşüncenin, bu tutumun nedeni, kaynağı ne olabilir?


Hz. Hüseyin’i öldürenler onun başını kesmişler ve topla oynar gibi tekmelemişler. Fakat futbolun ortaya çıkışıyla bununla hiçbir ilgisi yok. Futbol ilk olarak Manchester’da, sanayinin geliştiği yerlerde, işçilerin mesai aralarında bezden toplarla oynayarak rahatlamak istemesiyle ortaya çıktı.  Zamanla bugün futbol dediğimiz fenomene dönüştü. Yani futbolun kökenleri 1750 sanayi devrimine dayanır. Hz. Hüseyin’in ölümü ise ondan 1100 sene önceki hadisedir. Yani futbola bir eleştiri yöneltilecekse bunu Hüseyin’in başıyla alakalandırmak fıkıh usulü açısından doğru değil. Çünkü böyle bir illiyet bağı yok.

İkincisi futbola nereden bakmak gerekir. İslam’a göre spor caizdir, tavsiye edilmektedir. Efendimiz de Hz. Ayşe’yle mescidin içinde koşmuştur. Güreşe, ok talimine izin vermiştir. Sporun faydası vücut sağlığını korumaktır. Hatta namazın hikmetlerinden biri de budur. Günde beş vakit namazla Müslümanlar vücutlarını rahatlatıyorlar. Seyirlik bir tarafı vardır. Bunun için de spor yapılabilir. Örneğin at yarışı savaş döneminde hazırlık amacıyla yapıyorsa caiz, kumar niyetiyle yapılıyorsa caiz değildir. Futbola gelince, spor olmaktan çıkmıştır, muazzam bir sektördür. Milyonlarca liranın döndüğü bir endüstridir. Dolayısıyla kapitalist piyasanın en çok döndüğü bir alan haline gelmiştir. Soğuk savaş döneminde spor, siyasi doktrinlerin mücadele aracı olarak kullanılıyordu. Örneğin Batılı futbolcuların futboldaki başarıları Batı sisteminin Sovyet sisteminden üstün olduğunun bir kanıtıydı. Yani futbol bloklar arasındaki rekabetin aracı haline gelmişti. Bugün de futbol birkaç açıdan fonksiyon görmektedir. Franco’nun sözü meşhurdur: “Beni ayakta tutan iki şey var, biri kilise öbürü futbol”. Kilise de futbol da insanların beynini uyuşturdu. Latin Amerikalı bir diktatör darbe yapacak, ilk söylediği şey şu: “Bana 100 bin kişilik uyku tulumu (stadyum) yapın”. Çünkü futbol kitleleri uyuşturuyor.

Ben bir Müslüman olarak düşündüğümde, yani insanlara faydalı olmak üzere, yeryüzünü imar etmek üzere dünyaya gelmişiz, bunun bir amacı vardır; bir ömrü futbolla tüketmek bana makul gelmiyor. Beni entelektüel faaliyetten, hayır işinden alıkoyabilir. Fakat psikolojik yönden de faydası var. Mesela şehirlerin periferisinde yaşayan, merkeze ulaşmak isteyen yoksul kesimler için otobüslerle Beşiktaş’a veya Kadıköy’e maç izlemeye gitmek önemli bir aksiyondur. Veya bir banka müdürünü düşünün. Orta sınıfa hatta yüksek sınıfa mensup bir insan olsun. Hafta içinde muazzam bir stres toplamış, hafta sonu gömleğini çıkarıp Galatasaray formasını giyiyor, Fenerbahçe maçına gidiyor. Bağırıyor, bütün stresini atıyor. Dolayısıyla futbolun kent hayatıyla, nüfusun yoğunlaşmasıyla da ilgili olduğu görülüyor.

Bir başka fonksiyonel anlamı daha var. Mesela milli maçlar devletlerin birbirleriyle rekabetlerinde de önemli rol oynuyor. Bir zamanlar şöyle bir tezahüratımız vardı: “Avrupa Avrupa duy sesimizi…”. Belki biz orada Avrupa’yla mücadelede değiliz. Diyelim ki Galatasaray Liverpool takımıyla oynuyor. Fakat bilinçaltımızda Osmanlı döneminde aldığımız ağır yenilgileri bu şekilde telafi etmeye çalışıyoruz. Böyle bir anlamı da var.

Takımları biraz Marksist ya da sınıfsal açıdan yorumlamak icap ettiğinde, Fenerbahçe daha çok burjuvazi sınıfına denk düşen, nüfusun en zengin yüzde 20’sinin itibar ettiği bir takım gibi gözüküyor. Galatasaray daha aristokrat, Beşiktaş ise daha çok işçi esnaf... Zaten taraftar grubunun adı da “Çarşı” biliyorsunuz. Trabzonspor ise büyük kentlere karşı Karadeniz’in meydan okumasıdır. Bazen İzmir, bazen Kayseri, son zamanlarda yanlış takip etmediysem Sivasspor, Anadolu’nun İstanbul takımlarına meydan okumasıdır. Tüm bunları bir araya getirdiğimiz zaman kestirmeden öyle ucuz bir hüküm vermek doğru değil.
Futbolla bir kimlik, bir aidiyet hissi kazanıyorsun. Öte yandan rakiplerini ötekileştiriyorsun. Bence bu yönden bakıldığında faydasından çok zararı var. Fakat kent hayatı ve modernleşme geliştikçe kapitalist piyasa da futboldan uzak durmayacak. Yan sektörleriyle, forma üretimiyle vs. ekonominin önemli bir parçası haline geliyor.

Bir başka önemli bir özelliği daha var. Yoksulun zengin olması, sınıf atlaması kolay değil. Mesela meşhur bir roman vardır: “Yasımı tutacaksın”. Meşhur bir İspanyol matadorunu anlatır. El Cordobes çok yoksul bir ailenin çocuğudur. Ölümüne bir oyuna çıkacaktır. Kız kardeşine der ki, ağlama Angelika, yarın ya bir ev alacağız ya da yasımı tutacaksın. Burada anlatılan şudur, İspanya’da bir yoksulun sınıf değiştirmesi, ancak matador olmasıyla mümkündür. Futbolda şunu görüyoruz, yoksul bir Afrikalı Kenya’dan, Senegal’den gelip, Fransa’da, İngiltere’de oynuyor. Burada iki şeye sahip oluyor. Birincisi sınıf değiştiriyor, ikincisi siyah olmasına rağmen beyazların ülkesinde statü kazanıyor. Bu çok anlamlı. İngilizler 300 sene sömürge imparatorluğu kurmuşlar, kendilerini Avrupalı bile kabul etmezler, buna rağmen bir siyahiyi milli takımlarında oynatıp kendilerine pay çıkarıyorlar. Bu da aslında ırkçılığın, milliyetçiliğin ne kadar temelsiz olduğunu gösteriyor.

Ben küçüklüğümden beridir Galatasaray’ı tutuyorum. Uzun zamandır pek ilgilenmiyorum, fakat yine de Galatasaray’ın bir maçı varsa dikkat kesilirim. Kazandığı zaman hoşuma gidiyor, yenildiği zaman kızıyorum kendi kendime… Fakat seyretmiyorum. Milli takımın maçlarını seyrediyorum. Mümkün mertebe uzak durmak gerekir, çünkü inanılmaz vakit alıyor.
Bir keresinde berbere gitmiştim, 45 dakikada tıraş oldum çünkü berberle müşterisi yandaki koltukta akşamki maçın kritiğini yapıyorlardı. Hepsini yazdım, yani bomboş şeyler. Sonra baktım ki tv’de futbol maçlarını yorumlayanlar da saatlerce aynı boş şeyleri söylüyorlar ve büyük bir heyecan uyandırıyorlar. Ben epey yazı yazdım futbolla ilgili, uzun bir araştırmam var. En sonunda vardığım cümle şu, aynı zamanda o yazı dizisinin de başlığı oldu: “Dünyanın ayağa düşmesi”. Öyle özetledim yani…

Güzel özetlemişsiniz hocam.

Tüm söyleyeceklerim bu kadardı, onu da ilk soruda söyledim. (Gülüşmeler)

Futbol öyle bir şey ki, hiçbir hoca buna ne tam helaldir diyebiliyor, ne de haramdır diyebiliyor. Ekseriyeti “haram değildir ama” diyor ve bir takım sakıncalarını sıralıyor.

Evet işte benim yaptığım gibi… (Gülüşmeler)

Hocaların futbola cepheden karşı çıkamadıklarını, hatta futbolu fıkha uydurmaya çalıştıklarını görüyorum. İtirazlar kabaca üçe ayrılıyor, 1- Tağutun endüstrileşmiş ve kitleselleşmiş futbolu araçsallaştırması, 2- Futbolun bahis sektörüyle iç içe geçmiş oluşu 3- Tesettür konusu… 

Evet tesettür konusunu ihmal ettik, onu da söyleyeyim. Maliki, Caferi ve Şafi mezhebine göre şortun bir mahsuru yok. Mayo gibi olmadığı müddetçe, bazıları dizin üstünde olmasında da mahsur görmüyor. Tesettür açısından, fıkhi bakımdan bir mahsur görmüyorum. Tağut konusuna gelince, o kavramı burada kullanmak çok isabetli değil. Çünkü İslami rejimlerde de futbol var. Onların da takımları var ve fakihleri buna cevaz vermiştir.


Şort en çok altı çizilen husus… Uzun ve bol olmalı, avreti kapatmalı deniyor. Belki tayt bir çözüm olabilir ama o da bacağa yapışıyor ve hatları gösteriyor. Ayrıca mesela İhsan Şenocak diyor ki, senin şortun uzun olsa da diğer oyunculardan birinin şortu kısaysa yine günaha girdin demektir… 

Ya bu kaçınılmaz bir şey… Sen kendini korumak zorundasın. Sokağa çıktığında dekolte kıyafetle gezen insanlar da görüyoruz. Israrla bakmadıktan sonra bunu mesele etmemek lazım…

Hüseyin – kesik baş söylentisi eskisi kadar yaygın değil ama belki başka nedenlerle kafası karışık olanlar var. You Tube, vaizilerin “futbol oynamak günah mı” sorusunu cevapladığı videolarla dolu… Öte yandan futbola ilgi son 20-30 yılda oldukça arttı, giderek artıyor. Hatta bazı cemaatlerde, vakıf – kurs vb. küçük gruplarda gençleri kaynaştırmak için, kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için halı saha turnuvaları düzenleniyor. Muhafazakarlar futbolfobilerini nasıl aştılar? Ya da aştılar mı?

Futbolun son 30 senede gelişmesinin en önemli sebebi medya… Çünkü futbol maçları televizyonda veriliyor ve ailenin içine giriyor. Cemaatler de gençlerini kaptırmamak için gazetelerinde televizyonlarında futbola yer ayırıyorlar. Sonra bir bakıyorsun ki o gençler bütün mesaisini futbola ayırmışlar. Yani cemaatler ava giderken avlanıyorlar. Mesela Le Monde futbolla o kadar ilgilenmez, çünkü onun “yüksek” bir okuyucu var. Ama bizim sağ – muhafazakar gazetelerimiz o kadar ilgileniyor ki, haber sitelerinin sağ taraflarında altı – yedi haber sadece futbola ayrılmış. Ben bunu çok gerekli görmüyorum doğrusu…

Milli Gazete’ye spor sayfası ilk kez 1984’ten sonra, Fehmi Koru’nun genel yayın yönetmenliği döneminde eklenmiş. O dönem cami cemaati arasında homurdanmalara neden olmuş. Siz böyle bir şey hatırlıyor musunuz?

Evet hatırlıyorum. Çünkü o zaman beraber çıkardık, 1984’te… Doğru, çünkü gençlerimiz futbolla ilgileniyorlar. Bundan bigane kalamayız. Yapalım dediler.

Erdoğan’ın eski bir futbolcu olmasının etkisi var mı? Çünkü onun futbolculuğuna da babası şortun boyu yüzünden karşı çıkmış.

Yok ya, zannetmiyorum. Belki besleyici bir faktör oldu. O Fenerbahçeliydi. Devam etseydi, iyi de bir futbolcu olurdu. Fakat kısmet öyle değilmiş.

Siz onu izlediniz mi, futbolculuğunu biliyor musunuz?

Futbolculuğunu çok iyi biliyorum. Çünkü ben onu küçüklükten tanıyorum. Ama sahada izlemedim.

Haram mı, mekruh mu tartışmaları arasında “malayani” tespiti de çok yapılıyor.

Kuran’ın dediği ‘lehv ve laib’ şeyine girmediği müddetçe caiz ama ömrümüzün önemli bir kısmını alacaksa ben buna cevaz vermem. Çünkü biz başka bir amaçla yaratıldık. Bizi anlam ve amacımızdan koparıyorsa caiz değildir.

Kadri Mısıroğlu bir vaazında “Futbol Yahudi icadıdır. Yahudi’nin Avrupa dünyasına bir kazığıdır ki, Pazar günü kiliseye gitmesin de boş işle meşgul olsun” demiş. Devamında “Ama artık geçti, bunu Yahudi de önleyemez” diyor. Satır aralarında Müslüman da engelleyemez diyor sanki. Futbol dünyaya hükmetmek isteyen Siyonistlerin projesi mi? Büyük İsrail Projesi’ni kurmak isteyenler mi bize top oynattırıyor?

Katılmıyorum.
Bu İngiltere’de çıktı ortaya… İsrail’de de oynanıyor. Ama ikinci cümlesi doğru Yahudiler de futbolu önleyemezler. Her şeyi Yahudi’ye bağlamak hiç doğru bir şey değil.


Futbolun bir put olduğunu, dine dönüştüğünü, cami cemaatinin sayısını azalttığını söyleyenler de var. Böyle bir şey gözlemlediniz mi?

Öyle bir etkisi yok. Hatta biliyorsunuz, Naim hoca vardı Erzurum’da, o Erzurumspor maçlarına gidiyordu, cemaati de teşvik ediyordu.

Bir futbol taraftarının maç esnasında fazla heyecanlanması, bağırması, küfretmesi, tuttuğu takım gol attığında cenneti kazanmış gibi sevinmesi de kimine göre günah… O nedenle futbolseverlikle, taraftarlığı ayıran bir görüş de var. Buna göre futbol izlemek günah değil ama takım tutmak günah, çünkü bu fanatizm ilk aşamasıdır. Buna katılıyor musunuz?

Bu ilginç bir nokta… Burada iki unsur var. Birincisi rakip takım baskın çıktığında, gol attığında aşırı tepki gösteriyorlar, küfrediyorlar. O sövgüye katılmak günahtır. Çünkü orada fanatikleşiyor. İkincisi kendi takımında çok başarılı bir oyuncu var, fakat müslümanın dünya görüşüne aykırı şeyler söylüyor. Diyelim ki ben Fenerbahçe’yi tutuyorum ve Emre de benim takımımda oynayan bir futbolcu ama zaman zaman siyahilere yönelik ırkçı söylemler dile getiriyor. Şimdi ben adamımdır, söylemlerini hoş göreyim dediğim zaman haram bir iş yapmış oluyorum. Kardeşim dahi olsa bunun yanlış olduğunu söylemem lazım. Bunu yapmazsam, Emre gol attığında kalkıp alkışlarsam hataya düşmüş olurum.

Bazı hocalar endüstriyel futbol - amatör futbol ayrımı yapmışlar. Birine haram, öbürüne helal demişler, böyle bir ayrım yapılabilir mi?

O bir fetvaya girer, ben fetva veremem. Profesyonel futbola iyi gözle bakmıyorum, bunun bir musibet olduğunu düşünüyorum.

Özür dilerim, neye iyi gözle bakmıyorsunuz? Profesyonel futbola mı, endüstriyel futbola mı?

Endüstriyel futbolu profesyonel futboldan ayırt edemezsin. Bir şey amatör kaldığı müddetçe onun sınırlarını tayin etmek senin elinde ama profesyonel olduğunda piyasa kapitalizminin elinde  bir canavara dönüşüyor. Ben bununla ilgili çok çalışma yaptım, işin içinden çıkmak kolay değil. Yekten fıkhi açıdan futbol haramdır diyemezsin. Sufilerin güzel bir sözü var. Beslenmek için et yemek lazım. Et yemek için de hayvan kesmek lazım. Bu meşrudur. Ama sen kasap olma… Futbol izle ama futbolcu olma diyebilirim.

Bir hoca da cennette içki bile var; şarap olacak, kadın olacak ama futbol olmayacak demiş. Böyle bir şey söylenebilir mi?

Yok söylenemez. Çünkü ayet diyor ki “ve fîhâ mâ teştehîhi-l-enfusu” (Zuhruf 71), “yani nefislerin arzu ettiği her şey”… Eğer bir insan futbolu çok seviyorsa cennette de oynar.
Sadece dünyada bir şeyin yol açtığı zarar olmayacak. Yani içki içecek ama başı ağrımayacak. Mesela ben 35 sene sigara içtim, sonra kalp ameliyatı oldum, dört damar ameliyatı oldum, bıraktım. Sordular, cennete giderken ne istersin? Valla ilk istediğim şey sigara olacak herhalde… (Gülüşmeler)

Bir Müslüman futbolcunun ambleminde haç işareti bulunan bir kulübün formasını giymesi günah mıdır? Yahut o formada bir bahis şirketinin reklamı varsa?

Valla eğer haç ise kesinlikle giyemez. Kumar reklamı varsa da giyemez. İçki reklamı varsa da giyemez. Fakat haç konusunda efendimizin sabit emirleri var.

Cüppeli Ahmet Hoca diyor ki, gol sevincinde şükür secdesi yapmak doğru değil. Zira futbolcunun secdesini kabeye doğru yapması gerekir. Rastgele secde olmaz. Buna ne diyorsunuz?

Hacca gitmiştim, Arafat’tayız. Türk hacıları ne yapıyor, merak ettim.
Kimisi Kuran veya ilahi okuyor, kimisi namaz kılıyor. Bir baktım, bir kayanın arkasında iki kişi dua ediyorlar: Allah’ım bu sene Fenerbahçe şampiyon olsun. Muhteremler dedim, hac demek Arafat demektir, burada Fenerbahçe’ye mi dua ediyorsunuz? Başka bir yerde hanımla çay içiyoruz, maç seyreden Türk hacıları gördük. Futbolcu gol kaçırıyor, hacı ayağa kalkıp küfrediyor. Düşünebiliyor musun, ihramda! Ot koparmaması lazım orada ama ne küfürler! Şükür secdesine gelince, golden sonra yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir gole secde olur mu?

Soracaklarım bitti ama merak ettim, en son ne zaman maç izlediniz, hatırlıyor musunuz?

En son 2016’da hapisteyken izledim. Koğuştaki arkadaşlar izliyordu. Bir Beşiktaş maçını izledim.

Çocuklarınız maç izliyor mu, onları ikaz ediyor musunuz?

O kadar meraklı değiller. Torunlarım da Galatasaraylı, onlar da meraklı değiller. Öyle olsalardı onları uyarırdım.