30 Mayıs 2020 Cumartesi

Futbol ve İslam röportajları (5) - Hayri Kırbaşoğlu


Gazete Duvar için hazırladığım "Futbol oynamak günah mıdır ?" başlıklı dosya haber için beş isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla bir saatten fazla görüştüm, maalesef hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. 


https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/26/futbol-oynamak-gunah-midir/



80’lerde 90’larda futbol oynamanın haram olduğunu düşünenler vardı. Hz. Hüseyin’i Kerbala’da öldürenlerin onun kesik başıyla top oynadığını söylüyorlardı.

Evet, çok yaygın o…

Belki siz de duymuşsunuzdur. Galiba hiçbir ilahiyatçı bu fikre katılmıyor.

Sanmam. Dini temeli olmadığı için ilahiyatçıların çoğu bunu ciddiye bile almamıştır.

Peki bu düşüncenin, bu tutumun nedeni, kaynağı ne olabilir hocam?

Tabii toplumsal analiz yapmak için çok yönlü yaklaşmak lazım ama görebildiğim kadarıyla en önemli problem tepkisellik… Osmanlı’nın son dönemlerinden Cumhuriyet’in kurulduğu döneme kadar Batılılaşmanın ve modernleşmenin unsurları birer tehdit olarak algılandı. Hala bu rövanş mantığı devam ediyor. Futbolun tarihini araştırmadan, ‘eski Türklerde de benzeri olabilir mi’ demeden, Batı’dan gelen her şeye karşı çıkan bir tutumla tepki gösterildiği anlaşılıyor. Hz. Hüseyin’in başı da onun bir kılıfı gibi…

İkincisi dindar kesimlerin İslam anlayışları ibadet merkezli… Her şey ibadet etrafında dönsün istiyorlar. Hayatın her alanını din veya dini sembollerle doldurma çabaları var. Bu sadece futbol değil, müzik, eğlence vs. hepsi onların bu yaklaşımlarına ters düşüyor. Spor söz konusu olduğunda, bunu siz de fark etmişsinizdir, peygamberin hadisinde geçti diye binicilik, atıcılık, güreş, yüzme gibi belirli dallarla sınırlıyorlar. Burada şekilcilik de var. Mesela Yusuf İslam gibi bir şarkıcı bile selefi zihniyetle tanışınca Hz. Muhammed döneminde başka enstrüman kullanılmıyor diye sadece def kullanıp ilahi söyleyerek ömrünün büyük kısmını heba etti. Başlıklar haline getirecek olursak, tepkisellik, şekilcilik, formalitecilik, bilgi kirliliği… Peygamber güreşten başka spor yapmayın demiyor, güreşmeyi öğretin diyor. Burada cahillik de var tabiatıyla…

Futbola benim de bir takım eleştirilerim var: kapitalizmin kitleleri uyuşturma aracı olması, sporcuların aldıkları astronomik ücretler vs. Kamu vicdanı bunu fazla kabul etmiyor. Ama böyle bilimsel ya da toplumsal yönden bir eleştiri yaptıklarını da görmedim. Sürekli sokak ağzıyla, olana bitene tepki verme tutumunun bir sonucu görünüyor.

Futbol öyle bir şey ki, hiçbir hoca buna ne tam helaldir diyebiliyor, ne de haramdır diyebiliyor. Ekseriyeti “haram değildir ama” diyor ve bir takım sakıncalarını sıralıyor. Hocaların futbola cepheden karşı çıkamadıklarını, hatta futbolu fıkha uydurmaya çalıştıklarını görüyorum. İtirazlar kabaca üçe ayrılıyor, 1- Tağutun endüstrileşmiş ve kitleselleşmiş futbolu araçsallaştırması, 2- Futbolun bahis sektörüyle iç içe geçmiş oluşu 3- Tesettür konusu…  Bazı fetvalarda daha ileri gidilmiş; futbol oynayanın da, izleyenin de günaha girdiği söylenmiş. Size göre futbol oynamak günah mıdır hocam?

En sondan başlayalım. Hanefi mezhebinde bir erkeğin göbeğiyle diz kapağı arasını örtmesi gerektiği söylenir. Ancak bu sadece Hanefilerin görüşüdür. Bildiğim kadarıyla Maliki mezhebine göre mecbur kalındığında şortla, hatta slip mayoyla futbol oynamayı bırakın, namaz bile kılınabilir. Burada belli bir mezhebin dayatılması söz konusu… Tabii Türkiye’de egemen kültür Hanefilik olduğundan, hocalar da gerekçesini bilmeden kitaplardaki bilgileri tekrarladığından… Ben erkek futbolcuyu seyretmek günahtır gibi bir bilginin gerçeği yansıtmadığı kanaatindeyim. Önemi olan cinsel organlarımızın öyle veya böyle örtülmesidir. Doğrudur, bunlar bir ara problem olmuştu. Grekoromen güreşçiler daha kısa şeyler giyiyor biliyorsunuz. O zaman da Maliki mezhebinin bakışına dayanarak seyredilebileceğini söyledim. Anadan üryan değil bu insanlar… Öte yandan artık futbolcu şortları da uzadı, Hanefi mezhebine göre de problem yok.

Esas analiz edilmesi gereken şey şu, bu artık bir spor değil, bir eğlence, bir temaşa… Ve artık bir sektöre, hatta kumara dönüşüyor. Buralara odaklanmaları lazım. Bundan kim kazanıyor? Fakirlerin kazandığını sanmıyorum. Bu sistemi kuranlar kazanıyor. Bu türden haksız kazanca yönelik analizler yapacakların neyle uğraşıyorlar. Spor küresel bir olgudur. Bunun dinamikleri nelerdir? Ekonomik, kültürel boyutları var. Kitleleri ülke meselelerini konuşup tartışmaktan alıkoyan bir tür uyuşturucu haline dönüştürülmesine itiraz edebilirim. Benim akrabalarım arasında da gece gündüz maç seyredenler var. Bu insan hareket de etmiyor, sağlık açısından da kötü… İslami kesim meseleye bakılabilecek en kötü biçimde bakıyor. En yüzeysel biçimde bakıyor. Eğlence, temaşa bir ihtiyaçtır, sağlıklı bir hale getirilmelidir. Ben en son 7-8 yıl önce maça gittim. Barcelona Katar’a gelmişti, seyrettim, gayet zevkliydi.

Siz de zevk alıyorsunuz yani hocam?

Tabii… Olumsuz yönlerine de dikkat çekmek gerekir. Ama futbol karşıtlığı doğru değil. Kitlelerin de deşarj olmaya ihtiyacı var. Adam belki maçta sesini yükseltmese evde hanımıyla kavga edecek. Holiganlık, fanatizm tartışılmalıdır. Bir de kombine bilet alanların maddi durumu nedir? Bu sektörde sonuç olarak kim kazanıyor, ben onu merak ediyorum. Sömürü varsa onu eleştirmek gerekir. Yoksa futbolun önemli yönleri de vardır. Sportmenlik, centilmenlik ruhu aşılaması bakımından ya da olumsuz alışkanlardan uzaklaştırması bakımından iyidir. Öte yandan modernitenin en önemli dinidir. Bunun mabetleri stadyumlar, rahipleri futbolcular, cemaati de taraftarlar, böyle bir benzetme var, tamamen haksız da değil.

Futbolun bir put olduğunu, dine dönüştüğünü, cami cemaatinin sayısını azalttığını söyleyenler de var.

Doğru. (Gülüyor) Bir kere bu tağut, put tabirleri modern jargona uymuyor. Burada dindar kesim modern bir jargon kullanamadığı için de devre dışı… Demin dediğim gibi, mabet – rahip – cemaat benzetmesi yapabilirsin. Çünkü dinler arasındaki çatışmaları aratmayacak kadar sert çatışmalara da yol açabiliyor. Neyin, hangi tutkunun peşine düşersen senin ilahın, putun odur. Bunu Ali Şeriati de söylüyor. Put kavramını çok güzel izah eder. Cami cemaatinin azalması bundan dolayı değil. Bunlar kendi kusurlarını çaresizlikleri örtmek, açmazlarından kaçmak için başvurulan argümanlar. Batı’da kiliseler nasıl cemaat bulmakta zorlanıyorsa, camiler de cazibe merkezi olamıyorlar.

Kerbala - Hüseyin söylentisi eskisi kadar yaygın değil ama belki başka nedenlerle kafası karışık olanlar var. You Tube vaizlerin “futbol oynamak günah mı” sorusunu cevapladığı videolarla dolu… Öte yandan futbola ilgi son 20-30 yılda oldukça arttı, giderek artıyor. Hatta bazı cemaatlerde, vakıf – kurs vb. küçük gruplarda gençleri kaynaştırmak için, kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için halı saha turnuvaları düzenleniyor. Dindarlar futbolfobilerini nasıl aştılar? Ya da aştılar mı?

Sanmıyorum. Dindarlar için futbol bir teferruat olarak kaldı. Artık onların üç önemli hedefi var: masa, kasa, nisa… Yani iktidar tutkusu, makam mevki ve cinsellik… O cinselliğin içine tacizi de katabilirsiniz. Hatta iktidarları için futbol kulüplerine nasıl şirin göründüklerini de görebilirsiniz. Dindar kesimlerin ilkeli, tutarlı davrandığı kanaatinde değilim. İşleri geleni meşrulaştırmak için her türlü argümanı üretiyorlar. Ama işlerine gelmediğinde en masum hususları bile şeytanlaştırıyorlar. İslami kesimin çok ciddi ahlaki problemleri var. İslami kesim dünyevileşmekten futbolla uğraşmaya zaman bulamıyor. Futbolla kavgalı hemen hemen hiç dindar göremiyorum artık…

Erdoğan’ın eski bir futbolcu olmasının da etkisi var mı? Çünkü onun futbolculuğuna da babası şortun boyu yüzünden karşı çıkmış.

Kesinlikle vardır. Şu anda mevcut iktidara sempatiyle bakan dindar kesimler, iktidar İslam’a taban tabana zıt bir şey yapsa da onu meşrulaştıracak durumdalar. ‘Organik aydın’ görevini üstlenen hocalar, iktidarın istediği her türlü fetvayı kılıfına uydurup verebilen tipler. Hatta Tayyip Erdoğan bize kızar diye futbol konusunda seslerini kısmış olabilirler. Ama ben bu futbol karşıtı söylemlerin marjinal olduğu kanaatindeyim. Çünkü cemaat - tarikat çevreleri bile eleştirilmeyi hak eden konularda tam bir sükut içerisindeler. Adnan hocanın televizyonundaki programlar mesela… İktidara yakın olan “İslami” kanallardaki programlarının seküler denen kanallardaki programlardan hiçbir farkı yok. En son ATV’de bir eşcinsel ilişki sahnesi yayınlanmıştı. İslamilik iddiaları tamamen yerlerde sürünüyor. Lafa gelince Hz. Ömer, icraata gelince Turist Ömer…
Futbol kulüplerinin politik bir getirisi de var. İktidar bunu göz ardı edemez. Haşa ‘futbol haramdır’ diye bir ayet bile olsa, iktidar haram diyemez. Üç gün daha iktidarda kalmak, oy almak için… O yüzden siyasetin de futbol konusundaki çatlak seslerin kaybolmasına neden olduğu söylenebilir rahatlıkla…

Milli Gazete’ye spor sayfası ilk kez 1984’ten sonra, Fehmi Koru’nun genel yayın yönetmenliği döneminde eklenmiş. O dönem cami cemaati arasında homurdanmalara neden olmuş. Siz böyle bir şey hatırlıyor musunuz?

Çok hatırlamadım.

Sizden önce Mustafa İslamoğlu’yla konuştum. Bana şunu söyledi, o dönem muhafazakar basın futbolcu fotoğrafı verecekse, o fotoğrafı diz hizasından keserek verirmiş.

Olabilir. Çünkü Türkiye’de İslami kesim dediğimiz cemaat - tarikat yapıları, siyasal İslam, Milli Görüş, son olarak da AK Parti’nin ortak bir özelliği var. Bunların hepsi popüler İslam, yani avam dediğimiz, kitabi değil, sözlü… Milli Görüşçüler de bir tarikat gibidir, hocaları ne derse odur...

Futbolun içinde bahis var, yani bir tür kumar var, şike var, mafya var, kara para aklanıyor. Tüm bunların futbolu artık bir spor olmaktan çıkardığı vurgulanıyor.

Doğru.

Bazı hocalar endüstriyel futbol - amatör futbol ayrımı yapmışlar. Birine haram, öbürüne helal demişler, böyle bir ayrım yapılabilir mi?

İster amatör olsun, ister endüstriyel olsun, bir haksız kazanç varsa, bir mafyöz ilişki varsa, amatörde de olsa değişmez. Dolayısıyla burada kriter amatörlükte ya da profesyonellikte değil. Futbol adı altında ne yapıldığına bağlı… Tamam, futbolcu dediğimiz kişiler hayatını bununla kazanıyor, onda problem yok. Burada asıl problem kapitalizmin tüketim kültürü… Yani ihtiyaç olmayanı ihtiyaç gibi göstererek tüketmeye yöneltmek… İnsanlar gayet makul ücretlerle maça gitse, kumar söz konusu olmasa problem yok. Baklavasına oynanan halı saha maçları da problem değil. Bununla kumarla alakası yok.

Ama kumarım küçüğü büyüğü olmaz, 1 TL’sine bile oynansa kumardır diyenler var.

Bu tamamen şekilci bir yaklaşım… Kumarın, faizin yasak olmasının sebebi sömürü olması… 1 kilo baklavayla sömürü olur mu? Kahvede oyunu kaybedenin hesabı ödemesi de kumar değildir. Bu dostane bir ilişkidir. Oyuna heyecan katmak için konulmuş sembolik bir şey. Burada arkadaşların birbirini sömürmesi söz konusu değil. Kahve kültürünü biraz bilirim. Azıcık adrenaline, rekabet ruhuna ihtiyaç vardır. Ayrıca halı sahaya sen de bir ücret ödüyorsun. Ben bunların dindarlık gösterişi olduğu kanaatindeyim. Ali Şeriati’nin deyimiyle “dine karşı din”, çünkü din üzerinden bir sömürüde bulunuyorlar. Futbol karşıtlığı üzerinden dindarlık görüntüsü verip kitlelerini konsolide etmeye çalışıyorlar.

Bazı hocaların, mesela aralarında İhsan Şenocak ve Alparslan Kuytul falan da var, futbola net bir şekilde haram diyemezlerken satranca haram dediklerini görüyorum.

O daha vahim bir şey! Bu tür arkadaşlar ‘rivayet köleleri’dir. Bir kitapta gördükleri rivayeti akla uygun mu, Peygamber bunu söylemiş olabilir mi demeden, hiç araştırmadan kölecesine kabul ederler. Ben de lise son sınıfta Gazali okudum. Bir kişi satranç veya tavla oynadıktan sonra aptes alıp namaz kılarsa, domuz etiyle ve kanıyla aptes almış gibidir falan, bunlar uydurma rivayetler… Biz de saf saf bunları doğru kabul ettik. Tavla, domino, kağıt oyunu bile matematiktir. Zihni geliştiren şeylerdir. Erken dönemde bir dindar insan tipolojisi var. Ancak bu Orta Çağ insanı tipolojisidir. Örneğin yürürken yemek yemek insanın dindarlığına aykırı görülmüş. Ben bunlara yerli ve milli IŞİD’çiler diyorum. Çünkü IŞİD’in de kaynağı rivayetler.

Bir futbol taraftarının maç esnasında fazla heyecanlanması, bağırması, küfretmesi, tuttuğu takım gol attığında cenneti kazanmış gibi sevinmesi de kimine göre günah… O nedenle futbolseverlikle, taraftarlığı ayıran bir görüş de var. Buna göre futbol izlemek günah değil ama takım tutmak günah, çünkü bu fanatizm ilk aşaması… Sizce takım tutmak yanlış bir şey midir?

Bu hocalarımıza şunu da sormamız lazım. Peki parti tutmak için de aynı şeyi söyleyebiliyor musunuz? Eğer söyleyebiliyorsa ben onlara saygı duyarım. Mezhep fanatizmi konusunda aynı şeyi söyleyebilirler mi? Hiç sanmam.
Tavla, satranç vb. sporlar konusunda klasik Orta Çağ ulemasının yorumu şudur: İnsanı ibadetinden alıkoyuyor. Ama bir insanı ibadetten yalnız tavla, satranç ya da futbol alıkoymaz ki. Söz gelimi ticaret de alıkoyar… Ama burada yapılmak istenen şey, söz konusu hususlardan bazılarını ayırıp şeytanlaştırmaktır. Bu konuda yazan çizen tek kişi Mısırlı felsefeci Hasan Hanefi’dir. Burada günah kavramı tam açıklayıcı değil. Başka kavramlar geliştirmek gerekir. Fanatizm futbola özgü bir kavram değil.

Futbolun kendisine değil, kötüye kullanımına yönelik eleştiride bulunuyorsunuz.

Gayet tabii. Her şey kötüye kullanılabilir.

Kadri Mısıroğlu bir vaazında “Futbol Yahudi icadıdır. Yahudi’nin Avrupa dünyasına bir kazığıdır ki, Pazar günü kiliseye gitmesin de boş işle meşgul olsun” demiş.

Varsayalım öyle… Ama futbol öyle bir hale geldi ki, hayatın tamamını etkileyecek kadar, hatta bazı maçlarda durduracak noktaya geliyor. Kökeni öyle olsa bile bugün futbolun küresel bir olgu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Çağdaş bir olgu olarak futbol fenomenini tespit etmeniz gerekir. Siz bunu söylediğinizde insanlar futboldan vazgeçmez. Futbol maçları her zaman dini günlere de denk gelmiyor. Her şeyi Yahudiye fatura etmek Müslüman kesimin en temel takıntısıdır. Müslümanlar çağın meydan okumasına cevap veremiyorlar ve maalesef her şeyi Yahudiye havale etme kolaycılığına yöneliyorlar. Ama bu bahsettiğiniz isim de dahil olmak üzere hiçbiri iktidarın İsrail’le ilişkisi konusunda tek kelime edememişlerdir. Şu an Türkiye’nin siyonist İsrail’le ilişkileri zirve yapmış düzeydedir. Kudüs’teki zulümlere karşılık tek bir ticari anlaşmayı bile bu iktidar iptal edemedi.

Cüppeli Ahmet Hoca diyor ki, gol sevincinde şükür secdesi yapmak doğru değil. Zira futbolcunun secdesini kabeye doğru yapması gerekir. Rastgele secde olmaz. Böyle bir şey var mı?

Ya kendileri bunları uyduruyorlar ya da Orta Çağ’da yazılmış fıkıh kitaplarında yapılan yorumlar... Secdeye gelince, bunların cahillikleri daha da ortaya çıkıyor. İki türlü secde var: Biri namaz secdesi, bir de saygı secdesi… Şükür secdesi de saygı secdesi gibidir, yani kişi dille ifade ettiği şükrü beden diliyle de güçlendirmek istiyor, hiçbir manisi yok. Ama ben futbolculuk ruhu açısından yaklaşıyorum. Her futbolcu dininin jestlerini, sembolleri kullanma cihetine giderse spora politika karıştığı gibi din mezhep ayrımları da karışmış olur. İleride bu çok büyük çatışmalara neden olabilir.

Bazı Müslüman futbolcular maçlardan önce el açıp dua ediyorlar mesela…

Yani bunlar sporun centilmenlik ruhuna pek uymuyor. Çünkü belki onun tribündeki seyircisi aynı inançta değil. Futbolcu ateist ise ne olacak? Allah yoktur diye bağırdığını düşünelim, olay çıkar o zaman da… Bu da gösteriş dindarlığına girebilir… Ama şükür secdesinde sakınca yok, çünkü kıble yalnızca namaz içindir. O da Müslümanlar arasındaki ama birliği sağlamak içindir. Normalde kabe bir taştır. Kutsallığı da yoktur. Yeri önemlidir. Bunlar zurnanın son deliği diyebileceğimiz konular. Ama bunlarla toplumu kontrol etme taktikleri uyguluyorlar. Toplumumuzda hala kitabi kültüre geçemediği için hala hacıdan hocadan çevreden sözlü kültürle yetiştiği için bu sonuçlar kaçınılmaz. Burada en büyük görev Diyanet İşleri Başkanlığı’na düşüyor.

Henüz konuşmadım, en son onlarla konuşmayı düşünüyorum.

Diyanet birçok konuda sizi şaşırtan cevaplar da verebilir, tarikat – cemaat yapılarına yakın cevaplar da verebilir, arayı bulan cevaplar da verebilir. Fakat cepheden tavır alabileceklerini sanmıyorum. İlahiyat fakülteleri akademik çalışmalar yapar ama bunların sonuçlarının topluma aktarılması Diyanet’in görevidir. Ne var ki onlar da çözümün kaynağı olacaklarına gırtlağa kadar politize olmaları nedeniyle sorunun kaynağı durumundalar. Maalesef birçok insan onların yanlış uygulamaları yüzünden dinden soğumuş durumda...

Bir Müslüman futbolcunun ambleminde haç işareti bulunan bir kulübün formasını giymesi günah mıdır? Yahut o formada bir bahis şirketinin reklamı varsa?

Hristiyanlığı sembolize ediyorsa öyle bir şeyi giymesi doğru değil. Ama mesela Barcelona’nın formasında var mı, bilmiyorum ama…

Var.

O formanın, amblemin göze batan hakim unsuru değil. Onu giymiş olmakla bir Hristiyan cemaatine mensup olduğunu belirtmiş olmuyor. Sadece Barcelona takımının oyuncusu olduğunu göstermiş oluyor. Boydan boya haç işaretli bir forma giymesi Müslümanlar açısından biraz daha rencide edici olabilir. Fakat mesela İsviçre pasaportu taşıyan bir Müslüman o haçı taşımak zorundadır. Burada haç dini anlamını yitirmiş, sadece şekil haline gelmiştir. Vatikan Kilisesi’nin sembolü gibi görmek doğru değil. Futbol kulüplerin yönetenlerin çoğu seküler insanlardır. Biraz daha esnek bakabiliriz.

Haram mı, mekruh mu tartışmaları arasında “malayani” tespiti de çok yapılıyor. Futbolun toplumsal bir fayda üretmediğinden, bu nedenle ondan yüz çevrilmesi gerektiğinden bahsediliyor. Bir hoca da “Allah boş işten o kadar rahatsız olur ki, cennette içki bile var; şarap olacak, kadın olacak ama futbol olmayacak” demiş. Ne diyorsunuz hocam, cennette futbol olmayacak mı?

Bunlar tamamen afaki, kafadan atma şeyler. Bu dünyada Allah’ın istikameti doğrultusunda yaşarsan öbür dünyada her istediğini yapabileceğin şekilde yaşayacaksın. Cennette futbol olmayacak demek, haşa Allah’lık taslamak demektir. Çünkü Allah’ın ya da peygamberin futbol olmayacak yönünde bir açıklaması yok.

Yalnız burada şuna dikkat çekmek lazım: müzik, tavla, satranç, futbol vs. bunlarla ilgili ulema neden katı davranıyor? Sebebi şu: aslında dayanaklarının çürük olduğunu kendileri de biliyor. Fakat cemaati yönlendirmeyi beceremedikleri için korkutarak kontrol altına almaya çalışıyorlar. Fakat bu üslupla insanları ikna etmeleri mümkün değil. Zihinsel yapı itibariyle hala Orta Çağ’da yaşayan insanlar oldukları için bunların dönemi kapanıyor. Dini bilgi din adamlarının tekelinden çıktı. İletişim teknolojileri sayesinde her türlü bilgiye ulaşım inanılmaz yaygınlaştı ve ulema sınıfı da tamamen devre dışı kaldı. Zaten son 100 yıldaki İslami hareketlerin tamamı ulemadan olmayan Müslüman entelektüellerin öncülük ettiği hareketler… Fetva verenlerin devri kapandı. Bunlar son çırpınışlar. Gelecek dönemde sarıklı cüppeli hocalar ortadan kalkacak. Bu deizm ateizm tartışmaları da tam da bu sebepten… Deizm yasakçı baskıcı kesimlere tepki olarak yaygınlaşıyor.

Hocam hangi takımı tutuyorsunuz?

Küçüklüğümde çikolatalardan futbolcu resimleri çıkardı. Onları toplardım. Ben Manisalıyım. Manisaspor’un birkaç maçına gittim. Futbol oynamayı severim. Arkadaşlarımla fırsat buldukça oynuyorum. En çok da torunumla oynuyorum. Zihnimde en çok iz bırakan futbolcu Metin Oktay’dır. Artistlerden Ayhan Işık, hanımlardan Belgin Doruk, futbolculardan Metin Oktay, biraz da Lefter… Ama kendimi özellikle Metin Oktay’a yakın hissediyorum.

Ama Galatasaraylıyım demiyorsunuz.

Yok. Göztepe’yi de severim. Ama torunum söz konusu olduğunda Beşiktaşlı oluyorum. Serde Anadoluculuk da var. Trabzonspor 1. Lig’e çıktığında çok sevinmiştim. İstanbul takımlarının tekelinin kırılmasını desteklemiştim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder