30 Mayıs 2020 Cumartesi

Futbol ve İslam röportajları (4) - Mustafa İslamoğlu


Gazete Duvar için hazırladığım "Futbol oynamak günah mıdır ?" başlıklı dosya haber için beş isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla bir saatten fazla görüştüm, maalesef hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. 


https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/26/futbol-oynamak-gunah-midir/



80’lerde 90’larda futbol oynamanın haram olduğunu düşünenler vardı. Hz. Hüseyin’i Kerbala’da öldürenlerin onun kesik başıyla top oynadığını söylüyorlardı. Galiba hiçbir ilahiyatçı bu fikre katılmıyor. Bir de size soralım. Bu nereden çıktı hocam? Bu bir hurafe mi?

Kesinlikle hurafe… Müslüman toplumlar yeni bir şey gördüklerinde zorlanırlar. Bunun sebebi de çarpık din algılarıdır. Okunmuş şeker, okunmuş elma vb. Müslümanlar Yahudi kültüründen ithal ettiler. Buna koşerci zihniyet denir. İslam’da bir şeyin helalliğine delil aranmaz, haram değilse helaldir. Halbuki domates bu topraklara girdiğinde helalliği tartışılmıştır. İran uleması 50 yıl domatesin helal olmadığını söylemiştir. Kanuni’nin padişah, Ebu Suud’un da şeyhülislam olduğu dönemde kahve üzerine 50 yıl haram mı, helal mi tartışması yapılmıştır. En sonunda Bostanzade Mehmet Efendi bir kahve risalesi yazmış, tadı kokusu hoştur, insanı rahatlatır demiş de kavga öyle bitmiş. Koca devletin peşine düştüğü şeyi düşünsenize... Futbol da kahve gibi bu topraklara dışarıdan gelmiştir. Din doğal alanından çıkmamalıdır. Dolayısıyla bu soru yanlış bir soru. Benim çocukluğumda muhafazakarlar televizyona ‘fitnevizyon’ derlerdi. En yakınlarım televizyonlu eve gitmezlerdi. Ne oldu ondan sonra? O dindarlar televizyon istasyonu kurmak için sıraya girdiler. Hayatla çatışan her din kaybetmeye mahkumdur. Çocuklarınızı, torunlarınızı bundan alı koyamazsınız. Futbolun kendisi haram değildir, harama alet edilmesi yönünde bir itiraz gelebilir. İşte insanı ibadetten alıkoyuyorsa falan… Ee bu bakımdan en meşru şey bile öyle olur...  Allah da dahil olmak üzere dünyada istismar edilmemiş bir değer var mıdır? Ben 11 yaşındaydım, bir gün okuldan geldim evimizin önündeki meydanda arkadaşlarımla futbol oynuyordum. Babam imamdı, camiye giderken göz etmiş farkında değilim. O dönmüş gelmiş, ben hala top oynuyorum. Bana bir sopa çekti, o günden sonra hiç oynamadım. Yani belki süper ayaktım. Eğer öyleyse Allah'ın bana verdiği yetenek zayi edilmiş olmadı mı? İşte Müslüman toplumların sorunu bu, futbola yaklaşımları da bu…

Bu söylenti eskisi kadar yaygın değil ama belki başka nedenlerle kafası karışık olanlar var. You Tube “futbol oynamak günah mı” başlıklı videolarla dolu… Öte yandan futbola ilgi son 20-30 yılda oldukça arttı… Hatta bazı cemaatlerde, vakıf – kurs vb. küçük gruplarda gençleri kaynaştırmak için, kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için halı saha turnuvaları düzenleniyor. Dindarlar futbolfobilerini nasıl aştılar? Ya da aştılar mı?

Söylediğim gibi, bir yerde dindarlık ve hayat çatışıyorsa, buradan hayat kazançlı çıkar. ‘Müslüman ruhban’lar din adına yasaklar koyup Müslüman gençlik üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyorlardı. Ondan sonra antrenörlük yapan imamlara geçildi... Bir gün gelir siz de uydurduğunuz dine uymamaya başlarsınız. Tıpkı müşriklerin helvadan put yapıp acıkınca yemeleri gibi… O dönemlerde uzun saç da babaların korkunç kızdığı bir şeydi. Bu günlerde de küpeye takmışlar. Aynı şey olacak biliyorum. Allah’lığa soyunan herkesi Allah rezil eder…

Milli Gazete’ye spor sayfası ilk kez 1984’ten sonra, Fehmi Koru’nun genel yayın yönetmenliği döneminde eklenmiş. O dönem cami cemaati arasında homurdanmalara neden olmuş. Siz böyle bir şey hatırlıyor musunuz?

Çok iyi hatırlıyorum. Fehmi Koru ekibiyle birlikte Milli Gazete’ye gelmişti ve gazetenin çehresini değiştirmişti. Hatta bir ek vermeye başlamıştı. Düşünün ben Marguerite Yourcenar’ın ismini ilk kez o ekte duymuştum. O ekibin sonra nasıl haksızlığa uğrayıp kovulduğunu da hatırlıyorum. Hatta ilginçtir, o dönemde milli takımın fotoğrafı gazeteye basılacak olsa şortun altını keserek basarlardı. Bunu da din diye satarlardı. Bunu yapan tarikatın daha sonra açtığı bir televizyon kanalında yapmadığı rezillik kalmadığını da hatırlıyorum. Oradan oraya savruluşlarını da gördük. Bu hassasiyet, sahte bir hassasiyettir.

Erdoğan’ın da eski bir futbolcu olmasının etkisi var mı? Çünkü onun futbolculuğuna da babası şortun boyu yüzünden karşı çıkmış.

Olabilir ama bu etki sınırlıdır bence. Belki onu idol olarak benimseyenler nezdinde etkili olmuştur. Ama bu etkiyi de 1994’te İBB başkanı olduktan sonra oluşturmuştur. Bence sanıldığı kadar değil…


Futbol öyle bir şey ki, hiçbir hoca buna ne tam helaldir diyebiliyor, ne de haramdır diyebiliyor. Ekseriyeti “haram değildir ama” diyor ve bir takım sakıncalarını sıralıyor. İtirazlar kabaca üçe ayrılıyor, 1- Tağutun endüstrileşmiş ve kitleselleşmiş futbolu araçsallaştırması, 2- Futbolun bahis sektörüyle iç içe geçmiş oluşu 3- Tesettür konusu…
 Bazı fetvalarda daha ileri gidilmiş, futbol oynayanın da, izleyenin de günaha girdiği söylenmiş. Haram mı, mekruh mu tartışmaları arasında “malayani” tespiti de çok yapılıyor. Futbolun toplumsal bir fayda üretmediğinden, bu nedenle ondan yüz çevrilmesi gerektiğinden bahsediliyor. Siz katılıyor musunuz bu düşünceye?

Bu memlekette 100’lerce ilahiyat fakültesi, 10 bini aşkın da  ilahiyat akademisyeni var. Kaçı doktora yaptı bilmiyorum ama “futbol ve din” konulu bir doktora tezi çıkmadı önümüze… Din meseleyi ciddi olarak ele almak istiyorsa bunu ‘akademia’da yapmalıydı. Futbol ve bahis üzerine, futbolcu alım satımı ve giyimi üzerine tezler yazılmalıydı. Ülkedeki teoloji camiası bunu bir sorun olarak kabul etmiyor. Peki bunu konuşanlar kimler, sosyal medyada kendine sürü biriktirmeye çalışan ekran vaizleri… Futbol konusunda yazılmış çok çaplı eserler var. Futbol üzerine konuşan filozoflar, sosyologlar da var. Devlet politikası haline gelmiş, Arjantin’de olduğu gibi, Portekizli Salazar’ın 3F’sinde olduğu gibi, diktatörlerin kaldıracı ve uyutma aracı olarak kullanılan bir futbol var. Bu konularda ne okumuşlar? Futbolun tarihini okumuşlar mı? Dil bilirler mi? Hadi İngilizce bilmiyorlar, Arapça bilirler mi? Onların söyledikleri dindarı neden bağlasın? Onlar kendi kitleleri üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyorlar. Kendi kitlelerini avutuyorlar.

Yani futboldan çok bu hocalar milleti uyutuyor diyorsunuz?

Aynen öyle! İlmi konuları araştırmadan haramdır günahtır deyip atıp tutmak kolay mı? Diyanet’in kendisi bin beter zaten. Eğer isteseydi gençlere futbol konusunda doktora yaptırır, onlara burs da verirdi. Böyle bir yayın yok, siz araştırmışsınız bulamamışsınız.

Evet bulamadım.

Belki de vardır. Bilmiyorum.

Diyanet’le henüz konuşmadım, onlara da soracağım.

Sormanız da bir şey ifade etmez... Sorun ama vaizliğin nasıl halk dalkavukluğuna döndüğünü bildiğim için bir şey değişmez. Topu taca atacaklardır. Nalına da mıhına da vurup geçeceklerdir. Futbolda kumar varsa, insan sömürüsüne dönüşmüşse, tüketime yönlendiriyorsa o konular ayrı olarak ele alınır.  Ama bunlar futbolu mahkum edecek şeyler değildir. Bir masada içki içiliyorsa orada yemek yenemeyeceğini düşünmek kadar abestir. Her şey kötüye alet edilebilir. Bir şeyin istismar edilmesi onun özüne yönelik haramlık fetvasını gerektirmez. Ben futbolu demokratik bir oyun olarak görüyorum. İnsanın sağlığına yönelik tehlikesi açısından baktığımızda ‘boks mu, futbol mu’ deseler, futbol derim. Öte yandan vahşi kapitalizmin oyuncağı olduğu gibi diktatörlerin elinde de bir afyona dönüşebiliyor mu? Elbette dönüşüyor...

Endüstriyel futbola karşıtlıkları bakımından kimi solcularla İslamcılar birbirine benziyor mu hocam? Bazı solcular için futbol da afyon…

Bir şey kitleleri uyuşturuyorsa, o kitleler için afyondur. Bu bazen futbol olur, bazen de din olur. Nitekim futbol da Güney Amerika ülkelerinde ona dönüştü. Arjantin’de on binlerce insanın ölümünü gizlemek için kullanılmadı mı? Statları doldurulan insanların bir şekilde gazı alınmıyor mu? Taraftarlıklar yaratılarak nesiller fikirsizleştirilmiyor mu? Elbette! Ama yine söyleyeceğim, buradan yola çıkarak futbolun özünü mahkum etmek de futbolun farklı bir yönden istismar etmektir.

Bazı hocalar da… ya da vaizler diyeyim…

Onu düzeltelim, vaizler diyelim...

Bazı vaizler de endüstriyel futbol - amatör futbol ayrımı yapmışlar. Birine haram, öbürüne helal demişler, böyle bir ayrım yapılabilir mi?

Haram helal koyma yetkisi Allah’a aittir. Ama sosyolojik bir tespit yapmak gerekirse buna katılıyorum. Endüstriyel futbol ciddi bir problemdir ama bunu alanın uzmanları tartışmalı… Dünya futbol bürokrasisinde, FIFA içinde dönen dolaplar, yolsuzluklar, tüm bunlar neden oluyor? Çünkü orada büyük paralar dönüyor. Paranın döndüğü her yerde de kirlilik oluyor. Öyleyse kirliliği gördüğü yerde dinin de dönüp söyleyeceği bir şeyler olmalı. Ama ya din bürokrasisi de kirliyse? Aslında burada ahlakı konuşmak lazım... O da dinin tekelinde olan bir şey değil. Mesela futboldaki gayri ahlaki davranışlar, mesela şike; hırsızlık neyse bu da odur… Bunu anlamak için hocaya gerek yok. Amatör futbolu ise tartışmak yersiz... Meşru biçimde eğlenmek bir insan hakkıdır.

Hocam ilk sorumu cevaplarken Müslümanlarda futbola olumsuz bakışın Yahudilikten ithal edildiğini söylemiştiniz. Kadri Mısıroğlu da bir vaazında demiş ki “Futbol Yahudi icadıdır. Yahudi’nin Avrupa dünyasına bir
kazığıdır ki, Pazar günü kiliseye gitmesin de boş işle meşgul olsun”. Devamında da “ama artık geçti, bunu Yahudi de önleyemez” diyor. Satır aralarında ‘Müslüman da engelleyemez’ diyor sanki.

Ağzımı o isimle kirletmek istemem. O bir vaiz de değildir. Ben onu çok iyi bilirim.

Peki onu bir kenara koyalım. Bu tür komplo teorileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her taşın altında Yahudi gören kişiler en çok onların emellerine hizmet edenler arasından çıkıyor. Buna gülünür yahu. Çok komik. Büyük oyunu görmek falan filan… Öyle olsa İsrail’de futbol takımları olmaz.

İsrail liginde cumartesi günleri bile futbol oynanıyor…

Aynen öyle! Orada cumartesi günleri elini asansörün düğmesine götüremezsin. Ama maç oynanıyor, onu engelleyemiyor. Nasıl oluyor bu iş? Bir soruluk canı var bu komplo teorilerinin... Konuşmaya değmez…

Şort da en çok altı çizilen husus… Uzun ve bol olmalı, avreti kapatmalı deniyor. Belki tayt bir çözüm olabilir ama o da bacağa yapışıyor ve hatları gösteriyor. Ayrıca mesela İhsan Şenocak diyor ki, senin şortun uzun olsa da diğer oyunculardan birinin şortu kısaysa yine günaha girdin demektir…

Ona göre tayt giydirseniz de haramdır. Onun diniyle benim dinim aynı değil. O dinde o kadar çok haram var ki… Ve hala haram koymaya devam ediyorlar. Futbolcu şortu konusunda bırakın din dairesini, mezhepler dairesi içinde bile bir cevap vardır. Mesela Maliki mezhebinin imamı olan Malik bin Enes, erkek avretini diz kapağından başlatmaz. Baldırdan, oyluktan başlatır. Dolayısıyla öyle bir müçtehit böyle bir içtihatta bulunmuşsa, aslında bu bile yeterlidir. Kuran’da ‘futbolcuların giydiği şortu giymek haram olur’ şeklinde haram ihdas edecek bir delil, ayet yoktur...

Futbola bakışları açısından mezhepler arasında bir fark var mı? Malikilikten örnek verdiniz, diğerleri Hanefiliğe göre daha mı yumuşak?

Mezhepler oluştuğunda futbol ortada yoktu. Dolayısıyla bu konuda fıkıh üretmiş olmaları anakronizm olur. Mezheplerden yola çıkarak futbol yorumu yapamayız.

Bir Müslüman futbolcunun ambleminde haç işareti bulunan bir kulübün formasını giymesi günah mıdır? Yahut o formada bir bahis şirketinin reklamı varsa, Müslüman futbolcu ne yapacak?

Bunu diyen tarikat ehlinin başındaki bir şeyh, memleketin çok tanıdığı medya yüzü, yanmaz kefen satıcısı, bir zamanlar logosunda haç bulunan bir araba kullanıyordu. Bu tip saçma salak şeylere cevap vermek bana zül geliyor.

Cüppeli Ahmet Hoca diyor ki, gol sevincinde şükür secdesi yapmak doğru değil. Zira futbolcunun secdesini kabeye doğru yapması gerekir. Rastgele secde olmaz. Buna ne diyorsunuz?

Hayır, şükür secdesi her tarafa doğru yapılır. Allah resulu nafile namazlarını bineğin üstünde hangi yöne olduğuna bakmaksızın kılardı. “Fevelli vecheke şatra’l mescidi’l haram” (Bakara 149). Ayet açık, yüzünüzü nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü o taraftadır. Kaldı ki secde namaz değildir. Ne aptes gerektirir ne de kıble gerektirir. Dua etmek için kıbleye dönmek şart değilse, secde için de kıbleye dönmek gerekmez.

Futbolun bir put olduğunu, dine dönüştüğünü, cami cemaatinin sayısını azalttığını söyleyenler de var.

Ben buna katılmıyorum, çok aşırı buluyorum. Araştırırsanız futbolu din olarak niteleyenlerin futboldan daha beter hobilere sarmış olduğunu görürsünüz.

Bazı hocaların, aralarında İhsan Şenocak ve Alparslan Kuytul da var, futbola külliyen haram diyemezken satranca haram dediklerini görüyoruz. Öte yandan bir hadiste geçtiği için güreşi tavsiye ediyorlar. At binmeye, ok atmaya ve yüzmeye de sünnettir diyorlar. Ama yağlı güreşi avret kapalı olduğundan tavsiye eden vaizler, profesyonel güreşi streç mayo nedeniyle haram görüyorlar. Oysa biliyorsunuz yağlı güreşte rakibini kıspetten tutarken avret yerine bayağı temas ediyorsun…  

İslam’ın kaynağı Kuran’dır güzel kardeşim. Peygamberden 150-200 yıl sonra ona yakıştırılan sözler değildir. O hadislerin çoğu uydurulmuş ve onun ağzına konulmuş laflardır. Ve peygambere de hakarettir. Peygamber satranç oynayan birini hiç görmedi ki. Evet öyle bir hadis var ama uydurma, çünkü satranç Müslüman toplumuna İran ordusuyla girdi ve Müslümanlar Ömer’in hilafeti döneminde İranlılarla karşılaştılar. Tarihsel hakikatlere aykırı… Bir şey daha var, bunlar satrancı hoş görmezler, çünkü kafayı çalıştırır. Bunlar çalışan kafayı değil, sallanan kafayı severler.

Halis Bayancuk da (Ebu Hanzala) cennette içki bile var; şarap olacak, kadın olacak ama futbol olmayacak demiş.

Abes şeyler bunlar. Kuranda cennetle ilgili tüm tasvirler alegoriktir. Cennette ne olup olmadığını oraya gidince göreceğiz.

Son olarak siz takım tutuyor musunuz, merak ettim?

Bak en önemli soruyu sormadan gidiyordun (Gülüşmeler). Ben 36 yaşıma kadar hiç takım tutmadım. 36 yaşımda Beşiktaşlı oldum. Hikayesini kısaca anlatayım mı?

Buyurun lütfen…

1995-96 yıllarında iki köşe yazımdan dolayı Gölcük Cezaevi’nde ve Ankara Ulucanlar’da hapis yattım. O sırada koğuşumuzdan Ali adında trafik kazası suçundan hapis yatmış bir arkadaş dedi ki, hocam seninle bir anlaşma yapalım mı? Ben namaza başlayacağım, sen de Beşiktaşlı olacaksın. Beşiktaşlı olunca hangi şartlar üstüme vazife, farzı ne, sünneti ne bilmiyorum ki! (Gülüşmeler) Yok hocam, ne sorumluluğu, maç olunca takımımızı tutacaksın dedi. Kolaymış, oldum gitti dedim. Ben böyle Beşiktaşlı oldum, hala Beşiktaşlıyım. Ancak bazen diyorum ki, bu gol Beşiktaş’a yakışmadı, bu maçı hak etmedik. Taraftarın iyisi de bence böyle olmalıdır.

Hocam futbolla epey ilgilenen birisiniz. Verdiğiniz cevaplar onu gösteriyor.

Evet ilgileniyorum ama bir oğlum var, Ömer, asıl o ilgileniyor. Yaklaşık 10-12 sene önce ders verdiğim bir STK’nın bahçesinde top oynuyormuş. O gün de benim dersime Beşiktaş yönetim kurulundan, alt yapılardan sorumlu olan şahıs gelmişti. Dersten sonra çay içerken göz ucuyla bahçedeki çocukları izlemiş. Oğlum iki ayağını hem içiyle, hem de dışıyla kullanıyormuş. Buna da süper ayak denirmiş. Onun dikkatini çekmiş. Sormuş, hocanın çocuğu demişler. Yanıma geldiler, oğluna talibiz dediler. Mustafa İslamoğlu hoca oğlunu futbola verirse, beni dikkate alan insanlar çocuklarını futbola yazdırmak için sıraya girerler, bu iyi bir şey olmaz gibime geliyor dedim. O gün bugündür hayır dediğime pişmanım…

Hiç değilse babanız gibi sopa çekmemişsiniz. İnşallah size gönül koymamıştır?

Ağladı… Ama şimdi İstanbul Üniversitesi’nde okuyor. Neredeyse dünya filozoflarının okumadığı kitabı kalmadı. Çok iyi de bir grafiker. Gönül koymuşsa haklıdır. Özür diledim. Bugünkü aklım olsaydı yapmazdım. Çocuğunuzu hangi yetenekle doğmuşsa ona yönlendirmelisiniz. Bu bir sermayedir, bu aynı zamanda insanlık sermayesidir.

Muhammed Salah’ın yarattığı etkinin farkında mısınız?

Farkındayım… Aynı zamanda dürüst bir genç… Bence futbolcu olmaktan daha önemlisi iyi bir insan olmaktır. Ben iyi bir futbolcunun bin tane ekran vaizinin yapamadığı etkiyi yapacağına inanıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder