29 Mayıs 2020 Cuma

Futbol ve İslam röportajları (2) - Ali Bulaç


Gazete Duvar için hazırladığım "Futbol oynamak günah mıdır ?" başlıklı dosya haber için beş isimden görüş almıştım. Bunlardan bazılarıyla bir saatten fazla görüştüm, maalesef hepsine haberde yer veremedim. Deşifrelerin tam halini paylaşıyorum. 


https://www.gazeteduvar.com.tr/spor/2020/05/26/futbol-oynamak-gunah-midir/



80’lerde 90’larda futbol oynamanın haram olduğunu düşünenler vardı. Hz. Hüseyin’i Kerbala’da öldürenlerin onun kesik başıyla top oynadığını söylüyorlardı. Belki siz de duymuşsunuzdur. Galiba hiçbir ilahiyatçı bu fikre katılmıyor. Bu bir hurafe midir? Eğer öyleyse bu düşüncenin, bu tutumun nedeni, kaynağı ne olabilir?


Hz. Hüseyin’i öldürenler onun başını kesmişler ve topla oynar gibi tekmelemişler. Fakat futbolun ortaya çıkışıyla bununla hiçbir ilgisi yok. Futbol ilk olarak Manchester’da, sanayinin geliştiği yerlerde, işçilerin mesai aralarında bezden toplarla oynayarak rahatlamak istemesiyle ortaya çıktı.  Zamanla bugün futbol dediğimiz fenomene dönüştü. Yani futbolun kökenleri 1750 sanayi devrimine dayanır. Hz. Hüseyin’in ölümü ise ondan 1100 sene önceki hadisedir. Yani futbola bir eleştiri yöneltilecekse bunu Hüseyin’in başıyla alakalandırmak fıkıh usulü açısından doğru değil. Çünkü böyle bir illiyet bağı yok.

İkincisi futbola nereden bakmak gerekir. İslam’a göre spor caizdir, tavsiye edilmektedir. Efendimiz de Hz. Ayşe’yle mescidin içinde koşmuştur. Güreşe, ok talimine izin vermiştir. Sporun faydası vücut sağlığını korumaktır. Hatta namazın hikmetlerinden biri de budur. Günde beş vakit namazla Müslümanlar vücutlarını rahatlatıyorlar. Seyirlik bir tarafı vardır. Bunun için de spor yapılabilir. Örneğin at yarışı savaş döneminde hazırlık amacıyla yapıyorsa caiz, kumar niyetiyle yapılıyorsa caiz değildir. Futbola gelince, spor olmaktan çıkmıştır, muazzam bir sektördür. Milyonlarca liranın döndüğü bir endüstridir. Dolayısıyla kapitalist piyasanın en çok döndüğü bir alan haline gelmiştir. Soğuk savaş döneminde spor, siyasi doktrinlerin mücadele aracı olarak kullanılıyordu. Örneğin Batılı futbolcuların futboldaki başarıları Batı sisteminin Sovyet sisteminden üstün olduğunun bir kanıtıydı. Yani futbol bloklar arasındaki rekabetin aracı haline gelmişti. Bugün de futbol birkaç açıdan fonksiyon görmektedir. Franco’nun sözü meşhurdur: “Beni ayakta tutan iki şey var, biri kilise öbürü futbol”. Kilise de futbol da insanların beynini uyuşturdu. Latin Amerikalı bir diktatör darbe yapacak, ilk söylediği şey şu: “Bana 100 bin kişilik uyku tulumu (stadyum) yapın”. Çünkü futbol kitleleri uyuşturuyor.

Ben bir Müslüman olarak düşündüğümde, yani insanlara faydalı olmak üzere, yeryüzünü imar etmek üzere dünyaya gelmişiz, bunun bir amacı vardır; bir ömrü futbolla tüketmek bana makul gelmiyor. Beni entelektüel faaliyetten, hayır işinden alıkoyabilir. Fakat psikolojik yönden de faydası var. Mesela şehirlerin periferisinde yaşayan, merkeze ulaşmak isteyen yoksul kesimler için otobüslerle Beşiktaş’a veya Kadıköy’e maç izlemeye gitmek önemli bir aksiyondur. Veya bir banka müdürünü düşünün. Orta sınıfa hatta yüksek sınıfa mensup bir insan olsun. Hafta içinde muazzam bir stres toplamış, hafta sonu gömleğini çıkarıp Galatasaray formasını giyiyor, Fenerbahçe maçına gidiyor. Bağırıyor, bütün stresini atıyor. Dolayısıyla futbolun kent hayatıyla, nüfusun yoğunlaşmasıyla da ilgili olduğu görülüyor.

Bir başka fonksiyonel anlamı daha var. Mesela milli maçlar devletlerin birbirleriyle rekabetlerinde de önemli rol oynuyor. Bir zamanlar şöyle bir tezahüratımız vardı: “Avrupa Avrupa duy sesimizi…”. Belki biz orada Avrupa’yla mücadelede değiliz. Diyelim ki Galatasaray Liverpool takımıyla oynuyor. Fakat bilinçaltımızda Osmanlı döneminde aldığımız ağır yenilgileri bu şekilde telafi etmeye çalışıyoruz. Böyle bir anlamı da var.

Takımları biraz Marksist ya da sınıfsal açıdan yorumlamak icap ettiğinde, Fenerbahçe daha çok burjuvazi sınıfına denk düşen, nüfusun en zengin yüzde 20’sinin itibar ettiği bir takım gibi gözüküyor. Galatasaray daha aristokrat, Beşiktaş ise daha çok işçi esnaf... Zaten taraftar grubunun adı da “Çarşı” biliyorsunuz. Trabzonspor ise büyük kentlere karşı Karadeniz’in meydan okumasıdır. Bazen İzmir, bazen Kayseri, son zamanlarda yanlış takip etmediysem Sivasspor, Anadolu’nun İstanbul takımlarına meydan okumasıdır. Tüm bunları bir araya getirdiğimiz zaman kestirmeden öyle ucuz bir hüküm vermek doğru değil.
Futbolla bir kimlik, bir aidiyet hissi kazanıyorsun. Öte yandan rakiplerini ötekileştiriyorsun. Bence bu yönden bakıldığında faydasından çok zararı var. Fakat kent hayatı ve modernleşme geliştikçe kapitalist piyasa da futboldan uzak durmayacak. Yan sektörleriyle, forma üretimiyle vs. ekonominin önemli bir parçası haline geliyor.

Bir başka önemli bir özelliği daha var. Yoksulun zengin olması, sınıf atlaması kolay değil. Mesela meşhur bir roman vardır: “Yasımı tutacaksın”. Meşhur bir İspanyol matadorunu anlatır. El Cordobes çok yoksul bir ailenin çocuğudur. Ölümüne bir oyuna çıkacaktır. Kız kardeşine der ki, ağlama Angelika, yarın ya bir ev alacağız ya da yasımı tutacaksın. Burada anlatılan şudur, İspanya’da bir yoksulun sınıf değiştirmesi, ancak matador olmasıyla mümkündür. Futbolda şunu görüyoruz, yoksul bir Afrikalı Kenya’dan, Senegal’den gelip, Fransa’da, İngiltere’de oynuyor. Burada iki şeye sahip oluyor. Birincisi sınıf değiştiriyor, ikincisi siyah olmasına rağmen beyazların ülkesinde statü kazanıyor. Bu çok anlamlı. İngilizler 300 sene sömürge imparatorluğu kurmuşlar, kendilerini Avrupalı bile kabul etmezler, buna rağmen bir siyahiyi milli takımlarında oynatıp kendilerine pay çıkarıyorlar. Bu da aslında ırkçılığın, milliyetçiliğin ne kadar temelsiz olduğunu gösteriyor.

Ben küçüklüğümden beridir Galatasaray’ı tutuyorum. Uzun zamandır pek ilgilenmiyorum, fakat yine de Galatasaray’ın bir maçı varsa dikkat kesilirim. Kazandığı zaman hoşuma gidiyor, yenildiği zaman kızıyorum kendi kendime… Fakat seyretmiyorum. Milli takımın maçlarını seyrediyorum. Mümkün mertebe uzak durmak gerekir, çünkü inanılmaz vakit alıyor.
Bir keresinde berbere gitmiştim, 45 dakikada tıraş oldum çünkü berberle müşterisi yandaki koltukta akşamki maçın kritiğini yapıyorlardı. Hepsini yazdım, yani bomboş şeyler. Sonra baktım ki tv’de futbol maçlarını yorumlayanlar da saatlerce aynı boş şeyleri söylüyorlar ve büyük bir heyecan uyandırıyorlar. Ben epey yazı yazdım futbolla ilgili, uzun bir araştırmam var. En sonunda vardığım cümle şu, aynı zamanda o yazı dizisinin de başlığı oldu: “Dünyanın ayağa düşmesi”. Öyle özetledim yani…

Güzel özetlemişsiniz hocam.

Tüm söyleyeceklerim bu kadardı, onu da ilk soruda söyledim. (Gülüşmeler)

Futbol öyle bir şey ki, hiçbir hoca buna ne tam helaldir diyebiliyor, ne de haramdır diyebiliyor. Ekseriyeti “haram değildir ama” diyor ve bir takım sakıncalarını sıralıyor.

Evet işte benim yaptığım gibi… (Gülüşmeler)

Hocaların futbola cepheden karşı çıkamadıklarını, hatta futbolu fıkha uydurmaya çalıştıklarını görüyorum. İtirazlar kabaca üçe ayrılıyor, 1- Tağutun endüstrileşmiş ve kitleselleşmiş futbolu araçsallaştırması, 2- Futbolun bahis sektörüyle iç içe geçmiş oluşu 3- Tesettür konusu… 

Evet tesettür konusunu ihmal ettik, onu da söyleyeyim. Maliki, Caferi ve Şafi mezhebine göre şortun bir mahsuru yok. Mayo gibi olmadığı müddetçe, bazıları dizin üstünde olmasında da mahsur görmüyor. Tesettür açısından, fıkhi bakımdan bir mahsur görmüyorum. Tağut konusuna gelince, o kavramı burada kullanmak çok isabetli değil. Çünkü İslami rejimlerde de futbol var. Onların da takımları var ve fakihleri buna cevaz vermiştir.


Şort en çok altı çizilen husus… Uzun ve bol olmalı, avreti kapatmalı deniyor. Belki tayt bir çözüm olabilir ama o da bacağa yapışıyor ve hatları gösteriyor. Ayrıca mesela İhsan Şenocak diyor ki, senin şortun uzun olsa da diğer oyunculardan birinin şortu kısaysa yine günaha girdin demektir… 

Ya bu kaçınılmaz bir şey… Sen kendini korumak zorundasın. Sokağa çıktığında dekolte kıyafetle gezen insanlar da görüyoruz. Israrla bakmadıktan sonra bunu mesele etmemek lazım…

Hüseyin – kesik baş söylentisi eskisi kadar yaygın değil ama belki başka nedenlerle kafası karışık olanlar var. You Tube, vaizilerin “futbol oynamak günah mı” sorusunu cevapladığı videolarla dolu… Öte yandan futbola ilgi son 20-30 yılda oldukça arttı, giderek artıyor. Hatta bazı cemaatlerde, vakıf – kurs vb. küçük gruplarda gençleri kaynaştırmak için, kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için halı saha turnuvaları düzenleniyor. Muhafazakarlar futbolfobilerini nasıl aştılar? Ya da aştılar mı?

Futbolun son 30 senede gelişmesinin en önemli sebebi medya… Çünkü futbol maçları televizyonda veriliyor ve ailenin içine giriyor. Cemaatler de gençlerini kaptırmamak için gazetelerinde televizyonlarında futbola yer ayırıyorlar. Sonra bir bakıyorsun ki o gençler bütün mesaisini futbola ayırmışlar. Yani cemaatler ava giderken avlanıyorlar. Mesela Le Monde futbolla o kadar ilgilenmez, çünkü onun “yüksek” bir okuyucu var. Ama bizim sağ – muhafazakar gazetelerimiz o kadar ilgileniyor ki, haber sitelerinin sağ taraflarında altı – yedi haber sadece futbola ayrılmış. Ben bunu çok gerekli görmüyorum doğrusu…

Milli Gazete’ye spor sayfası ilk kez 1984’ten sonra, Fehmi Koru’nun genel yayın yönetmenliği döneminde eklenmiş. O dönem cami cemaati arasında homurdanmalara neden olmuş. Siz böyle bir şey hatırlıyor musunuz?

Evet hatırlıyorum. Çünkü o zaman beraber çıkardık, 1984’te… Doğru, çünkü gençlerimiz futbolla ilgileniyorlar. Bundan bigane kalamayız. Yapalım dediler.

Erdoğan’ın eski bir futbolcu olmasının etkisi var mı? Çünkü onun futbolculuğuna da babası şortun boyu yüzünden karşı çıkmış.

Yok ya, zannetmiyorum. Belki besleyici bir faktör oldu. O Fenerbahçeliydi. Devam etseydi, iyi de bir futbolcu olurdu. Fakat kısmet öyle değilmiş.

Siz onu izlediniz mi, futbolculuğunu biliyor musunuz?

Futbolculuğunu çok iyi biliyorum. Çünkü ben onu küçüklükten tanıyorum. Ama sahada izlemedim.

Haram mı, mekruh mu tartışmaları arasında “malayani” tespiti de çok yapılıyor.

Kuran’ın dediği ‘lehv ve laib’ şeyine girmediği müddetçe caiz ama ömrümüzün önemli bir kısmını alacaksa ben buna cevaz vermem. Çünkü biz başka bir amaçla yaratıldık. Bizi anlam ve amacımızdan koparıyorsa caiz değildir.

Kadri Mısıroğlu bir vaazında “Futbol Yahudi icadıdır. Yahudi’nin Avrupa dünyasına bir kazığıdır ki, Pazar günü kiliseye gitmesin de boş işle meşgul olsun” demiş. Devamında “Ama artık geçti, bunu Yahudi de önleyemez” diyor. Satır aralarında Müslüman da engelleyemez diyor sanki. Futbol dünyaya hükmetmek isteyen Siyonistlerin projesi mi? Büyük İsrail Projesi’ni kurmak isteyenler mi bize top oynattırıyor?

Katılmıyorum.
Bu İngiltere’de çıktı ortaya… İsrail’de de oynanıyor. Ama ikinci cümlesi doğru Yahudiler de futbolu önleyemezler. Her şeyi Yahudi’ye bağlamak hiç doğru bir şey değil.


Futbolun bir put olduğunu, dine dönüştüğünü, cami cemaatinin sayısını azalttığını söyleyenler de var. Böyle bir şey gözlemlediniz mi?

Öyle bir etkisi yok. Hatta biliyorsunuz, Naim hoca vardı Erzurum’da, o Erzurumspor maçlarına gidiyordu, cemaati de teşvik ediyordu.

Bir futbol taraftarının maç esnasında fazla heyecanlanması, bağırması, küfretmesi, tuttuğu takım gol attığında cenneti kazanmış gibi sevinmesi de kimine göre günah… O nedenle futbolseverlikle, taraftarlığı ayıran bir görüş de var. Buna göre futbol izlemek günah değil ama takım tutmak günah, çünkü bu fanatizm ilk aşamasıdır. Buna katılıyor musunuz?

Bu ilginç bir nokta… Burada iki unsur var. Birincisi rakip takım baskın çıktığında, gol attığında aşırı tepki gösteriyorlar, küfrediyorlar. O sövgüye katılmak günahtır. Çünkü orada fanatikleşiyor. İkincisi kendi takımında çok başarılı bir oyuncu var, fakat müslümanın dünya görüşüne aykırı şeyler söylüyor. Diyelim ki ben Fenerbahçe’yi tutuyorum ve Emre de benim takımımda oynayan bir futbolcu ama zaman zaman siyahilere yönelik ırkçı söylemler dile getiriyor. Şimdi ben adamımdır, söylemlerini hoş göreyim dediğim zaman haram bir iş yapmış oluyorum. Kardeşim dahi olsa bunun yanlış olduğunu söylemem lazım. Bunu yapmazsam, Emre gol attığında kalkıp alkışlarsam hataya düşmüş olurum.

Bazı hocalar endüstriyel futbol - amatör futbol ayrımı yapmışlar. Birine haram, öbürüne helal demişler, böyle bir ayrım yapılabilir mi?

O bir fetvaya girer, ben fetva veremem. Profesyonel futbola iyi gözle bakmıyorum, bunun bir musibet olduğunu düşünüyorum.

Özür dilerim, neye iyi gözle bakmıyorsunuz? Profesyonel futbola mı, endüstriyel futbola mı?

Endüstriyel futbolu profesyonel futboldan ayırt edemezsin. Bir şey amatör kaldığı müddetçe onun sınırlarını tayin etmek senin elinde ama profesyonel olduğunda piyasa kapitalizminin elinde  bir canavara dönüşüyor. Ben bununla ilgili çok çalışma yaptım, işin içinden çıkmak kolay değil. Yekten fıkhi açıdan futbol haramdır diyemezsin. Sufilerin güzel bir sözü var. Beslenmek için et yemek lazım. Et yemek için de hayvan kesmek lazım. Bu meşrudur. Ama sen kasap olma… Futbol izle ama futbolcu olma diyebilirim.

Bir hoca da cennette içki bile var; şarap olacak, kadın olacak ama futbol olmayacak demiş. Böyle bir şey söylenebilir mi?

Yok söylenemez. Çünkü ayet diyor ki “ve fîhâ mâ teştehîhi-l-enfusu” (Zuhruf 71), “yani nefislerin arzu ettiği her şey”… Eğer bir insan futbolu çok seviyorsa cennette de oynar.
Sadece dünyada bir şeyin yol açtığı zarar olmayacak. Yani içki içecek ama başı ağrımayacak. Mesela ben 35 sene sigara içtim, sonra kalp ameliyatı oldum, dört damar ameliyatı oldum, bıraktım. Sordular, cennete giderken ne istersin? Valla ilk istediğim şey sigara olacak herhalde… (Gülüşmeler)

Bir Müslüman futbolcunun ambleminde haç işareti bulunan bir kulübün formasını giymesi günah mıdır? Yahut o formada bir bahis şirketinin reklamı varsa?

Valla eğer haç ise kesinlikle giyemez. Kumar reklamı varsa da giyemez. İçki reklamı varsa da giyemez. Fakat haç konusunda efendimizin sabit emirleri var.

Cüppeli Ahmet Hoca diyor ki, gol sevincinde şükür secdesi yapmak doğru değil. Zira futbolcunun secdesini kabeye doğru yapması gerekir. Rastgele secde olmaz. Buna ne diyorsunuz?

Hacca gitmiştim, Arafat’tayız. Türk hacıları ne yapıyor, merak ettim.
Kimisi Kuran veya ilahi okuyor, kimisi namaz kılıyor. Bir baktım, bir kayanın arkasında iki kişi dua ediyorlar: Allah’ım bu sene Fenerbahçe şampiyon olsun. Muhteremler dedim, hac demek Arafat demektir, burada Fenerbahçe’ye mi dua ediyorsunuz? Başka bir yerde hanımla çay içiyoruz, maç seyreden Türk hacıları gördük. Futbolcu gol kaçırıyor, hacı ayağa kalkıp küfrediyor. Düşünebiliyor musun, ihramda! Ot koparmaması lazım orada ama ne küfürler! Şükür secdesine gelince, golden sonra yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir gole secde olur mu?

Soracaklarım bitti ama merak ettim, en son ne zaman maç izlediniz, hatırlıyor musunuz?

En son 2016’da hapisteyken izledim. Koğuştaki arkadaşlar izliyordu. Bir Beşiktaş maçını izledim.

Çocuklarınız maç izliyor mu, onları ikaz ediyor musunuz?

O kadar meraklı değiller. Torunlarım da Galatasaraylı, onlar da meraklı değiller. Öyle olsalardı onları uyarırdım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder